Vahşi yaşamda canını korumaya çalışan hayvanlar gibiyiz.
Yıllardır çözülememiş problemlerimizin üzerine her gün daha eski problemler çözülememeye başlıyor, uzay – zaman dokusuna inatla uzayda ilerlerken, zamanda nasıl oluyorsa geri düşmeyi beceriyoruz her seferinde.
Neredeyse okuması yazması olmayan adamlar tarafından “idare edilmek” zaten, bir coğrafyada hapse girmeden yaşayabileceğiniz en büyük tutsaklık hislerinden biri olmalı.
Bir de üzerine interneti sansürlü, haberleri yasaklı, gözleri görmez, kulakları duymaz medyamız var mis gibi.
Sevgisiz bir toplumun sevgisiz bireyleri olarak, bambaşka bir organizma gibi, evrime aykırı, zamana aykırı, gelişmeye aykırı, bilime ve ilerlemeye ters düşen tuhaf hayatlarda her gün sokakta bile kaldırımdan üzerime motor gelecek mi diye tedirginlikle hayatta kalıyoruz ama çok geç ve geri kalıyoruz.
Ülkenin temel derdi de bu. İlerleme olmadan gelişme, akılcılık olmadan huzur olamayacak. Uzun süre de bu böyle gidecek gibi. Hep aynı fonksiyonlara, farklı bileşenler katarak, sonsuz bir anaforun içinde medeniyet denizinin en derin noktasından daha derinlere iniyoruz.