Türkiye insanın kadere isyanının en demokratik merkezi değil de nedir? Tabii bizimkilere sorsanız, uçuyoruz, kaçıyoruz. Sürekli bir de “Bize iki ay verin”, “Bize birkaç gün verin” diye diye, ailenin kumarbaz ferdinin tüm akrabalarının paralarını alıp ortadan sıvışması gibi bir halin de içinde yaşıyoruz. İşin güzel kısmı kumarbaz akraba bütün paraları bitiriyor, ailenin tüm arsalarını, topraklarını, ağaçlarını, nehirlerini, evin içinde ne varsa ne yoksa hepsini satıyor, sonra gelip yine bizden para istiyor. “Bu sefer çözümü buldum IBAN atıyorum, bu sefer olacak.” diyerek bizi seri bir biçimde kandırmaya devam ediyor. Bizim halkımızın en güzel yanı da bu zaten. Kendisine her söylenene inanıyor ama yaşadıklarına bir türlü inanamıyor.
Ailece harikalar diyarında gibiyiz. Anamız babamız bizi pek sevmiyor. Sürekli takıldığı birkaç eşi dostu dışında kimseyi de sevmiyor. Bizim altınlarımızı bozdurup arabasını yeniliyor, o sırada “Baba biraz para ver çok sıkıştık” deyince de yeni arabasının elektrikli camını indirip “Bizim de durumumuz iyi değil, biraz sık kendini” diyerek telkinlerin en güzeliyle bizi buluşturuyor.
Dev bir açık hava tımarhanesinde gibiyiz. Sağ olsunlar itibarımızdan tasarruf etmeye etmeye, dünyanın en vasıfsız pasaportlarından birine sahip olduk sürek içinde. Kimse bizi -misafirlik için bile olsa- ülkesine almak istemiyor.