İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, baroyu ‘sığınmacı ve mültecilerle alakalı faaliyetler’ için Avrupa Birliği’nin (AB) fonladığını öne süren Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’a yanıt verdi: “İstanbul Barosu’nun kasasına da avukata da AB fonundan 5 kuruş girmiyor.”

İstanbul Barosu Mülteci ve Göçmen Hakları Merkezi’nin mülteci ve sığınmacı konusunun uluslararası hukuka uygun biçimde tartışılması gerektiği açıklaması hakkında Twitter’da “Zafer Partisi, sarı baroya gereken dersi verecek” diye yazan Özdağ, baronun önüne giderek basın açıklaması yaptı.
Özdağ burada insan hakları ve sözleşmelere uyularak hareket edilmesi gerektiğini savunan baroyu ‘Zafer Partisi’ni hedef almak’ ve ‘sığınmacıların Türkiye’de kalması için faaliyet göstermekle’ suçladı.
Zafer Partisi lideri, iddia ettiği ‘faaliyet’lerin Avrupa Birliği (AB) tarafından finanse edildiğini öne sürdü.
Bunun üzerine baro başkanı Durakoğlu, Twitter üzerinden şunları yazdı: “Bir genel başkanın yetersiz ve yanlış bilgiyle, baro önüne gelip açıklama yapmasına da inanamıyorum. ‘Gerçeğe aykırı beyan’ demeye özen göstermeye devam ederek işin aslını son kez sakin bir dille açıklıyorum.
1. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 81.2. maddesi, Barolara adli yardım hükümlerine göre avukatlık hizmeti sağlama görevi veriyor. Bu hizmetin bedeli Birleşmiş Milletler tarafından karşılanarak TBB’ye ödeniyor. TBB tarafından da hizmet veren avukata ödeme yapılıyor.
‘İstanbul Barosu siyaset kurumuna hep ‘büyük’ gelmiştir‘
2. Başka deyişle İstanbul Barosu’nun kasasına da avukata da AB fonundan 5 kuruş girmiyor. Dahası verilen hizmetin bedeli yasa gereğince adli yardım kapsamında ödendiği için BM (Birleşmiş Milletler) ödemezse devlet ödeyecektir. Dolayısıyla ödeme kaynağı devleti korumaktadır.
3. İstanbul Barosu siyaset kurumuna hep ‘büyük’ gelmiştir. ‘Rezalet’ nitelemesi, bize hiç bulaşmadı. Doğrusunu bilip öğrenmeden beyanda bulunmak, sizce hangi nitelemeyi hak eder?”
Ne olmuştu?
Özdağ iki gün önce, baronun ‘sığınmacıların Türkiye’de kalması için hukuki mücadele vereceğini’ öne süren bir paylaşımı alıntılayıp şunları yazmıştı: “Bir tek öldürülen, bıçaklanan, taciz edilen Türk gencinin davasının almayan İstanbul Barosu Türkiye’ye giren kaçakların haklarını savunacakmış. İstanbul Barosu yönetimi Saray’ın ve emperyalizmin yönetimi olmuştur. Zafer Partisi, sarı baroya gereken dersi verecek.”
Bunun üzerine Durakoğlu, “Bu tweet’in Ümit Özdağ tarafından atılmış olacağına inanmıyorum. Eğer kendisi atmışsa, açıklamayı okumadığını düşünürüm” diye yazıp şunları söylemişti: “Bu açıklamanın siyasal değerlendirme içermediği daha ilk paragrafında anlatılırken, Türkiye’yi bu noktaya getiren siyasetlerin yanlışlığı ve o yanlışlıklara yıllardır karşı çıkıldığı açıkça yazılıdır.
Siyaset kurumunun karar vericilerinin siyaseten ortaya koydukları projelerinin, altına imza atılan uluslararası nitelikteki sözleşmelere itibar etmeleri zorunlu ise bunların bilinmesi ve buna göre konuşulması gerekir.
İstanbul Barosunun yaptığı, bunları açıklamak ve projelerin bu mevzuata uygunluğunun sorgulanmasına katkı vermektir. Açıklama bu bağlamda pür hukuk içeren bir niteliktedir.
‘Binlerce gencin ve kadının avukatlığını yapmaya devam edeceğiz’
Avukatlık kanununun 76 ve 95’inci maddeleri Baroya ‘insan haklarını savunmak ve korumak’ görevi veriyor. Bu görevi yerine getirirken siyasetin tercihleri ile hareket edemeyiz. Biz insan haklarını, ideolojilerin tartışmalı değerlerine feda edemeyiz. Biz parti değiliz.
Bilmelisiniz ki, öldürülen, bıçaklanan, taciz edilen binlerce gencin ve kadının avukatlığını yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Bizim için adalet arayışında ayrım olmaz. Elimizde çekiçle dolaşmıyoruz ki, sorunları çivi görelim.
‘Yandaşlık yapsaydık ikinci baro kurulmazdı’
Baromuzun rengi sarı olsaydı ya da saray yandaşlığı yapsaydık ikinci baro kurulmazdı. İstanbul Barosu’nun rengi bu ülkede tescillidir. Biz sığınmacılarla ilgili radikal kararlarınızı dinlerken, o sorunlara kimlerin neden olduğunu da duymak isteriz. Sadece beyazla resim yapılmaz
İstanbul Barosunun, ulus devlet anlayışını sorgulamak kimsenin haddi değildir. Bu duruşumuz bizim için siyaset değil, varlık nedenidir. Soruna da bu temelde bakıyoruz. Sığınmacıların kalıcı olmadan ülkelerine gönderilmesinin ‘hukuk temelli’ olmasını savunuyoruz. Bu kadar…”