Dr. FEYZA BAYRAKTAR
@FeyzaBayraktar_
info@feyzabayraktar.com
Mutsuzluk hakkında sık sık yazıyorum. Amacım sizlerin içini karartmak değil tabii ki. Mutsuzluk hakkında yazmamın en temel sebeplerinden biri, mutlu olmanın -en azından bir çok kişi için- giderek daha da zor hale gelmesi ve mutsuzluk kuyusunda çırpınanlara yalnız olmadıklarını hissettirmek istemem.
Mutluluk, varılacak nihai bir nokta olmadığı gibi, sürekliliği olan bir duygu hali de değil. Yani kimse sonsuza kadar mutlu yaşamaz. İnsanların mutlu olduğu anlar vardır ve mutluluk da diğer duygular gibi bir duygudur. Yalnız içinde bulunduğumuz çağda ‘mutluluk’ duygusu öyle bir pazarlanıyor ki mutlu değilsen bir problemin var ve bunu mutlaka çözmelisin hissi yaratılıyor. Yanısıra, sen problem olarak gördüğün duyguları çözmeye çalışıp mutluluk sonucuna varmaya çalışırken problemi çözmek için kullandığın formülün hatalı olduğunun farkına bile varamayabiliyorsun.
Cool gözükme arzusu
Bugünlerde medya ya da sosyal medya yoluyla verilen mesajlar arasında ‘mutlu olmanın olmazsa olmazları’ bağ kurmak, samimiyet, dostluk ve sevgi olarak sıralanıyor. Sanırım toplumda hangi değerler aşınmaya uğruyorsa onlara sahip çıkmamız için -bu değerler- daha fazla vurgulanıyor. Yalnız bu değerlere sahip çıkmanın anlam ve önemi vurgulanırken, diğer yandan çevre tarafından ‘takmıyor‘ gözükmenin ve ‘arayan‘ değil de ‘aranan‘ insan olmanın, özetle ‘cool‘ bir profil çizmenin idealize edilmesi, büyük bir çelişki. Yalnızlıktan şikayet ederken, insanları aramamak ve aranmayı beklemek, kalbin çatır çatır kırılıyorken umursamıyor gibi davranmak ve sonra da “İnsanlar çok samimiyetsiz” diye ahkam kesmek, mutsuzlukla ömür boyu sürecek bir anlaşmaya imza atmayı kaçınılmaz kılıyor. “Ben aramayım, onlar beni arasın”, “Kalbim kırılsa da söylemeyim, boş veriyor gibi gözükeyim ki benim incinebilir olduğumu görmesinler”, “Kötü hissetsem de belli etmeyim ki güçlü olduğumu düşünsünler…” Özetle, birçoğumuz insan olduğumuzu bir suçmuş gibi saklamaya çalışıp diğer insanlardan insanlık bekliyoruz.
‘Çelikten duvarlar’la bağ kurulmaz!
Sosyal medya paylaşımları, her ne kadar samimiyet, sevgi, dostluk gibi kavramlarla bezenmiş gönderileri özlü sözlerle önümüze serse de bir yandan da ‘mış‘ gibi davranmayı empoze ediyor. Yani, yalnızlık duygusuyla kıvranırken, ‘Etrafımda birçok insan var’ temalı fotoğraflar paylaşmayı, kırıla kırıla un ufak olmuşken, ‘Yıkılmadım ayaktayım‘ şovu yapmayı, aslında tam olarak da eksiklik hissettiğin yeri tam tersi bir görselle insanların gözüne sokmayı, ‘olması gerekenmiş’ gibi zihinlere işliyor.
İnsansın, kırılabilirsin. İnsansın, yalnız hissedebilirsin. İnsansın ve hayatına dair ‘Yeter artık!‘ diye isyan edebilirsin. Bunlar doğal. Tüm bunlar olurken, ‘Tam tersini hissediyor gibi davranmalısın’ kısmı ise doğal değil. İnsanlar ancak kendilerine benzeyene yakınlık hissedebilir ve tüm bunlar insan olmanın doğasında var. İnsanlar, insan olabilenle bağ kurabilir, çelikten duvarlarla değil!
Zorbalığa sessiz kalmak cool olmak değil!
İnsan olmanın bir sır gibi saklandığı anlardan birisi de zorbalığa maruz kalınan zamanlar. İnsanlar sizi dış görüntünüz, konuşma tarzınız, mimikleriniz ve hatta hissettiğiniz duygular üzerinden bile acımasızca eleştirirken sessiz kalmanız, umursamıyor gibi gözükmeniz aslında sizi ‘cool‘ göstermiyor. Dahası zorbalığın günlük hayatın normal bir parçası haline gelmesine sebep oluyor, yani zorbalığı normalleştiriyor. Sosyal medya üzerinden zorbalık giderek yaygınlaşıyor, çünkü zorbalığı uygulayan kişi gerçek kimliğini saklayabileceği gibi, muhatap aldığı kişi -fiziken- karşısında olmadığı için sanal ortamda çok daha acımasız davranabiliyor. Herhangi bir tepki almadığından dolayı da kendi öfke ve nefretini bol keseden dağıtabiliyor.
Özellikle ünlüler sosyal medya üzerinden zorbalığa daha sık maruz kalırken günümüzde hemen herkes sosyal medya üzerinden şiddetli esen zorbalık rüzgarından nasibini alıyor. Sosyal medyada en sık uygulanan zorbalık bodyshaming, yani bir insanı dış görüntüsü üzerinden acımasızca eleştirmek, onu bedeni üzerinden utandırmaya ve küçük düşürmeye çalışmak. Yanısıra, bir paylaşım altına- o paylaşımı yapan ya da o paylaşımda yer alan kişiyle ilgili- mesleki becerilerine ya da yaptığı işin kalitesine dair yerden yere vuran sözler döşemek, özel hayatıyla ilgili -bilip bilmeden- saldırıya geçmek de yaygın olarak gördüğümüz zorbalık türleri arasında.
Sosyal medya üzerinden de olsa zorbalığa maruz kalmak, sanal değil, gerçek. Dolayısıyla, zorbalığın psikolojik etkileri de çevrimiçi olmakla sınırlı değil. Zorbalığa maruz kalan insanlar her ne kadar bu durumdan etkilenmiyor gibi gözükse de bilimsel araştırmalar sosyal medya üzerinden zorbalığa maruz kalmanın depresyon ve kaygıyı artırdığını söylüyor. Günün sonunda, zorbalığa maruz kalan insan ‘cool‘ gibi gözükse de içten içe -doğal olarak- öfkelenebiliyor ya da kırılabiliyor.
Zorbalık yapana istediğini vermemek (mi)?!
Aslında sosyal medya üzerinden zorbalığa maruz kalan birçok insanın etkilenmiyormuş gibi yapmasının tek sebebi ‘cool‘ gözükmeye çalışmak değil, aynı zamanda zorbalığı uygulayan kişilere istediğini vermemek.
Sonuçta, bir insan bir başkasına zorbalık uyguluyorsa -çok büyük ihtimalle- ilgi çekmeye çalışıyordur. Geçmişte kendisi de zorbalığa maruz kalmış olabilir ve bununla baş etme yöntemi olarak da başkalarına saldırmayı tercih etmiş olabilir. Kendilik saygısı düşüktür. Büyük olasılıkla, kendi görüntüsünden, hayatından ve ilişkilerinden mutsuzdur; kendi varoluşunun diğer insanlar tarafından görülüp sevilmesi için yeterli olmadığını düşündüğü için öfke ve nefret kusarak varlığını ispatlamaya çalışıyordur. Sevgi ve şefkatle insanların hayatında var olmayı bilmeyenler, öfke ve nefretle ilgi çekmeye çabalar. Eşit ilişkilenmeyi beceremedikleri için de bir başkasını aşağılayarak kendilerini yüceltmeye yani onun üzerinden güç kazanmaya uğraşırlar.
Sosyal medya üzerinden zorbalık uygulayan kişilere cevap yazmak, istedikleri ilgiyi -sağlıksız da olsa- onlara verebilir ve uyguladıkları zorbalığın şiddetini artırabilirler. Yani amaçlarına ulaşmış hissedebilirler ki bu yüzden de birçok insan zorbalık karşısında tepkisiz kalmayı tercih ediyor.
Ne yapmalı?
Öte taraftan, hiç tepki vermemek de zorbalığın önünü kesmediği gibi sosyal medya üzerinden uygulanan zorbalığı normalleştirip yaygınlaştırabiliyor. İnsanlar kendi ruhsal mastürbasyonlarını başkaları üzerinden yapıp ortamı terk ederken zorbalığa maruz kalan kişi işin arka yüzünü bilip takmamaya çalışsa bile insan olmanın doğası gereği canı acıyabiliyor.
Peki bu durumda ne yapmamız gerek? ‘Cool‘ gözükmek ve hiçbir şey yapmamak mı, yoksa samimiyetin gücüne dayanarak işin içinden çıkmaya çalışmak mı?
Günlük yaşantınızda -ne konuda olursa olsun- eğer zorbalığa maruz kaldığınızı hissediyorsanız size zorbalık uygulayan kişiye sınır çizmeniz, yani bu tutum ve davranışın kırıcı olduğunu dile getirmeniz, aldığınız yaranın azalmasına ve zorbalığı uygulayan kişinin bundan vazgeçmesine yardımcı olabilir. Sınır çizdiğiniz insanın, “Sen de amma alıngansın!” şeklinde karşılık vermesi cesaretinizi kırmasın, unutmayın ki bazı kişiler için en iyi savunma saldırıdır.
Sosyal medya üzerinden zorbalığa maruz kaldığınız zaman sınır çizmek daha zor olabilir. Sanal maskeler arkasından uygulanan şiddetin sınır tanıması kolay değildir. Yine de sessiz kalmak zorunda değilsiniz. Sonuçta zorbalığa maruz kalıyorsunuz, bunu o platformdaki birçok kişi görüyor. Bir tepki verebilirsiniz. Bir paylaşım yapıyorsunuz, altına benzer ya da farklı içeriklerde, sizi aşağılama, utandırma, özetle size kendinizi kötü hissettirme amaçlı yorumlar yazılıyor. Öfke ve nefrete, öfke ve nefretle karşılık vermeyin yeter. Öncelikle hangi yoruma cevap verip hangisine cevap vermeyeceğinizi iyi düşünün. Savunmaya geçmek yerine nazik bir üslupla size yapılan şeyin bir yorumdan daha çok bir tür zorbalık olduğunu vurgulayabilirsiniz.
Bir insanı ya da bir durumu eleştirmek, o insanla ya da o durumla ilgili düşüncelerini özgürce ifade etmek ayrı, bir insana psikolojik şiddet uygulamak ayrı. Ne yazık ki bu kavramlar sıklıkla karıştırılabiliyor. Bu sebeple de insanlar psikolojik şiddete uğrayıp bundan rahatsız oldukları için, haklarında yazılan yorumları sildikleri zaman, “Eleştiriye tahammülü yok” diye etiketlenebiliyor.
Dolayısıyla, birçok insan kendini rahatsız eden yorumları silmekten de çekinebiliyor. Sizi takip eden insanlara karşı olabildiğince samimi, net ve açık olursanız, neyi neden yaptığınızı açıklarsanız insanlar sizi anlayacaktır. Bu durum belki sizi ‘cool‘ göstermez ama gerçek yapar. Gerçek, samimi olabilmek ve diğer insanlarla bağ kurmaya çalışmak da her türlü zorbalık karşısında en kuvvetli kalkanlardan biridir.
Mutsuzluktan sık sık yakındığımız bu günlerde, kendi mutsuzluğumuzu başkaları üzerinden gidermeye çalışmanın, vermek yerine sürekli almaya odaklanmanın, gerçek hayatta da sanal maskelerin arkasına gizlenip bir profil oluşturmaya çabalamanın, bizi mutluluğa ulaştıracak sihirli formül olmadığını artık idrak edelim lütfen!