Her bir aktöre Erdoğan Türkiye’nin sahip olduğu güç, kapasite ve imkânları parça parça pazarlıklarla sunabildi. AB’ye sığınmacıları Türkiye’de tutma karşılığında insan hakları konusunda tolere edilmeyi ve Doğu Akdeniz’de geri çekilmeyi; içerideki Avrasyacılara ve Rusya’ya Akkuyu ve S-400 (Türkiye siyasetinde Putin ile hangi lider bu kadar yakın olabilirdi ki?); devletin güvenlikçi kanadı ve MHP’ye Suriye ve Irak’a operasyonlar, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın hapiste tutulması, kayyumlar; ABD ve NATO’ya Baltıklardan Karadeniz’e hatta 2020 sonundan itibaren Doğu Akdeniz’de, hatta başta Somali Afrika’da işbirliği; Körfez ülkelerine ucuzundan arazi sunabilen ve geçmişin tersine demokratik olmamayı model olarak sunan bir iktidar vardı.
2020 sonunda itibaren Erdoğan iktidarı artık özellikle Batı için “oda sıcaklığına” gelmiş, uyumlu bir aktöre dönüşmüştü. İçte kontrollü baskıyla siyasal istikrarı sağlayan, büyük toplumsal, siyasal ve demografik sorun yaratan sığınmacıların varlığını kendi seçmenine kabul ettiren, ekonomisi kırılgan, ödün vermeye hazır, içeride sert, dışarıda uyumlu bir Erdoğan var artık. Erdoğan bu ustalık döneminde aslında Batı’nın çalışmakta çok daha usta olduğu bir siyaset anlayışını temsil ediyor. Fakat dışarıyı memnun etse de, bu sefer içerisi dikiş tutmuyor. AKP daha çok dışarıdan kuruldu ama içeriden gönderileceği bir sürece girdi.