MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
Zayıflamak uğruna, bazı ilaçları endikasyonları dışında ‘kötüye’ kullanmak ciddi sorunlara zemin hazırlayabiliyor.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğretim üyesi Dr. Hande Seven Avuk, ilaçları tıbbi gereklilik dışında kullanmanın kalıcı hasarlar verebileceğine dikkat çekti.
Farklı amaçlarla reçete edilen ilaçların, zayıflama amaçlı kullanılması büyük sorun. İştah baskılayıcı psikotik ilaçlar, diyabet ilaçları, bağırsak çalıştırıcı lavmanlar, detokslar ve son yıllarda kullanılan çeşitli hormon iğneleriyle bu mesele sık sık gündeme geliyor.
Akla ziyan zararlar
Avuk, bu sorunun zararlarını şöyle anlatıyor: “İlaçların tıbbi gereklilik dışında kullanımı insan fizyolojik mekanizmasına kalıcı hasarlar verebiliyor. Örneğin, bir dönem çokça kullanılan bir iğne kadınlarda adet (menstrüasyon) düzensizliklerine ve hatta yumurtalık rezervlerinin azalmasına neden olarak kısırlık tehdidine yol açtı. Yine sık kullanılan kan şekerini kontrol eden bazı iğnelerin yan etkileri arasında mide bulantısı, ishal, kusma, kabızlık, karın (mide) ağrısı, baş ağrısı, yorgunluk, dispepsi (hazımsızlık), baş dönmesi, karın şişliği, geğirme, hipoglisemi (düşük kan şekeri) yer alıyor. Bununla birlikte, tiroid kanseri gibi bazı kanserlere yol açtığı da gözlenmiş. Zayıflama amaçlı ilaçlar, çok ciddi bir konu olup mutlaka metabolizma ve endokrinoloji uzmanlığına sahip hekimlerin bireyleri değerlendirerek, tıbbi gözetim altında kullanılmalı.”
TikTok-Instagram etkisi
Sağlıklı olmak için kilonun belli sınırlarda kalması gerektiği malum. Ancak hayatımızın neredeyse bir parçası haline gelen TikTok, Instagram gibi sosyal medya araçları, gerçeküstü beden formları ve güzellik algılarına yol açabiliyor.
Bazı araştırmalara göre Tik Tok ve Instagram gibi sosyal medya platformları kullanıcılarının yarısından fazlasını 13-34 yaş aralığında bireyler oluşturuyor. Adölesan (ergenlik çağı) ve genç yetişkin dönemdeki kullanıcılar sağlıklarını korumada, bu mecralarda karşılaştığı görseller, mesajlar ve mesajların veriliş biçimlerinden ziyadesiyle etkileniyor.
Ergenlerin yarısı yanlış yöntem seçiyor
Diken’in sorularını yanıtlayan Avuk, özellikle, büyüme ve gelişmenin arttığı ergenlik döneminde, besin seçimlerinde ailenin etkisinin azaldığını, bireyselleşmeye başladığını söylüyor.
Araştırmalara göre ergenlik dönemindeki kızların yüzde 35-57’si şok diyetler, açlık, kendi kendine kusma, diyet hapları veya müshil ilaçlar gibi yöntemlerle zayıflamak istiyor.
Diyet ve beden algısıyla ilişkili yanlış yönlendirmeler sonucunda, büyümeye bağlı enerji ihtiyaçlarının arttığı bu dönemde uygulanan şok, katı ve yanlış diyetler vücudun hormon dengesini bozuyor, yağ ve kas dokusunda anormal azalma, beden algısında bozukluk, metabolik hızın azalması gibi pek çok zararlı fizyolojik etkiye yol açıyor.
Avuk, “Dahası yeme bozukluklarının kalıcı bir şekilde yaşamın diğer dönemlerinde de devam etmesine sebep oluyor. Anoreksiya, bulimiya gibi yeme bozuklukları tüm dünyada bireylerin yüzde 9’unu etkiliyor. Her 52 dakikada bir kişi yeme bozukluklarından hayatını kaybediyor” diyor.
Salata ve kahveyle gün geçer mi?
Peki bazı çocukların, gençlerin sadece salata, kahve vs. ile gününü geçirmesi bedensel gelişimlerini nasıl etkiliyor?
Avuk, çocukluk ve gençlik çağında büyüme hızının en yüksek düzeyde olduğunu ve dolayısıyla artan enerji ihtiyacının karşılanması gerektiğini söylüyor: “Kilo almamak için gün boyu aç kalmaları, salata, sebze gibi tek tip besinler tüketerek düşük kalorili beslenmeleri, yemek yerine kahve, smoothie, soğuk içeceklerle günü geçirmeye çalıştıklarını görüyoruz. Bu enerji ihtiyaçlarının en üst düzeyde olduğu yaşamlarının bu döneminde pek fazla sürdürebildikleri diyetlere dönüşmüyor. Aşırı enerji kısıtlaması genellikle kısa sürüyor. Vücudun azalan kan şekeri ve besin depolarını karşılayabilmeleri için artan yeme istekleri sonucu aşırı besin alımlarıyla sonuçlanan yeme atakları oluşabiliyor. Kısa süren bu diyetler, sıklıkla tekrarlandığı zaman kas kayıpları, boy kısalığı, kızlarda adet düzensizlikleri, kemik kayıpları, bağışıklığın azalmasına bağlı sık sık hastalanma gibi sağlık sorunlarına yol açıyor.”
Ebeveyn ilişkisi önemli
Avuk, ebeveyn ilişkilerinin yeme bozukluklarında birincil etken olduğunu düşünüyor: “Bedenini kontrol edebilmek, belki de insanların elindeki nadir araçlardan biri. Mükemmeliyetçi, kontrolcü ebeveynlik, çocuklara yeterli zamanın ve ilginin ayrılmaması gibi konular çocuklar üzerinde özellikle ergenlik döneminde dikkat çekme aracı olarak kendi bedenlerini kullanmaya dönüşebiliyor. Ergenlik gibi bedenin fiziksel değişiminin en yoğun olduğu bir dönemde, ebeveynlerin çocuklarına beslenme konusunda destekleyici, anlayışlı, yol gösterici olmaları ve en önemlisi örnek teşkil etmeleri, aşırı katı tutum ve söylemlerden kaçınmaları önemli. Özellikle, kısıtlayıcı yeme bozukluğunun geliştiği düşünülen çocuk ve gençlere koşulsuz sevgi ve değerin bedenleriyle ilişkili olmadığını hissettirmek, onlara destek vermek beslenme sorunlarının üstesinden gelmeyi kolaylaştırır.”
Şok diyetlerdeki tehlike
Özellikle diyetin aç kalmakla eşdeğer görüldüğü bu yaşlarda uygulanan şok diyetlere karşı ‘başarısızlık‘ duygusu oluşuyor: “Bu da özgüven, özsaygı gibi benlik duyguları üzerinde psikososyal gelişim bozukluklarına zemin hazırlar. Bu dönemde çocuk ve gençlerin sağlıklı beslenme eğitimi alarak, doğru beslenmeyi diyetisyen eşliğinde öğrenerek, aç kalmadan kalıcı bir şekilde, bir diğer deyişle doya doya yiyerek zayıflamayı öğrenmeleri, yaşamlarını fiziksel, bilişsel ve psikososyal olarak daha iyi geçirmelerini destekleyebilir.”
Çok kas yapmaya çalışmak ‘bigoreksiya’yı işaret edebilir
Malum sosyal medyada pek çok kişi en iyi göründükleri ya da filtrelerle gerçek hallerini sadece andıran fotoğraflarını paylaşmayı tercih ediyor. Bu durumun bilhassa kadınlarda belirli bir vücut algısı oluşturarak, fiziksel görüntülerden sıklıkla memnuniyetsizlik duyulmasını beraberinde getirebildiğini belirten Avuk, şöyle devam ediyor: “Erkeklerde ise benzer şekilde daha kaslı gözükmek anlamına gelen bir yeme davranış bozukluğu ‘bigoreksiya’ oluşabiliyor. Bu amaçla anabolik (steroid) hormonlar, gereksiz besin destekleri kullanılıyor. Son yıllarda anoreksiya (kendini kilolu algılama) ya da bulimia (aşırı yeme ve ardından kusma) nevroza erkek bireyler arasında da yaygınlaştı. Erkek bireylerin yüzde 10-25’i daha zayıf görünmeyle ilişkili yeme problemleri yaşıyor. Beden algısı ve yeme problemlerinin erkeklerde de giderek yaygınlaşan sıklıkta görüldüğünü söylememiz hiç de yanlış olmaz.”
Her birey farklı
Sosyal medya platformları ‘yalan dünya’dan ibaret olabilir. Gerçek hayatları ve sağlık durumlarını yansıtmayabilir. Kaldı ki beslenme ve sağlık yönünden her bir birey çok farklı özelliklere ve gereksinimlere sahip.
Avuk şunları söylüyor: “Sosyal medyada iyi fiziksel görüntüye sahip olduğu düşünülen kişinin genetik ve hormonal özellikleri nedeniyle, metabolik hızı fazla ya da düzenli fiziksel aktivite yapıyor ya da yediği yüksek kalorili besinleri farklı öğünlerde dengeleyerek mevcut görünümünü koruyor olabileceğini unutmamak lazım. İyi bir fiziksel görüntü her zaman aç kalmakla eşdeğer değil. Tam aksine, uzun vadeli vücudun ihtiyaçlarını sağlıklı besinler ve düzenli fiziksel aktivite yaparak karşılamaktan geçtiğini unutmamak gerekir.”
Zayıflatan bir ‘mucize’ yok!
Sosyal platformlar, zayıflatan ‘mucize diyetler’ ya da ‘mucize besinler, takviyeler’in de serbest dolaştığı alanlar. Hemen her yıl bir besin ya da besin takviyesi sosyal medyada zayıflattığı iddialarıyla popüler olabiliyor.
Avuk uyarıyor: “Ne tek bir besin ne de tek bir besin öğesinin zayıflamada klinik yararı bilimsel araştırmalar tarafından gösterilemedi. Dolayısıyla, yıllar içerisinde değişik besin, besin takviyesi, diyet trendlerinin obezitenin tedavisinde tek çözüm olmayacağını unutmamak gerekir.”
Mucize bir besin de yok!
Son yıllarda sosyal medyada avokado, kinoa, amarant, altın çilek vb. bazı besinler zayıflatıcı etkili iddialarıyla da ön planda.
Avuk bunlarla ilgili de şunları söylüyor: “Bu besinlerin, geleneksel muadillerinde olduğu gibi bazı protein, lif, yağ, vitamin, mineral gibi besin öğelerinden zengin bazı yönleri olduğu gibi aslında her besinin kendine has farklı özellikleri olduğu unutulmamalı. Mucize bir besin yok. Diyette besinler arasında miktar açısından yeterlilik ve denge vardır. Örneğin; bir çölyak hastası için pirinç, patates önemli bir enerji kaynağı iken; bir diyabet (şeker) hastası için tehlikeli bir besin haline de gelebilir. Tek tek besinlere zayıflatma uğrunda büyük beklentiler atfetmek doğru değil. Benzer şekilde, aralıklı oruç (İF diyeti), ketojenik, paleo vb. popüler diyetler de sağlıklı bireyler için değil ancak bazı özel tıbbi gereksinimler doğrultusunda diyetisyen tarafından kişiye bütün besin öğesi gereksinimlerini sağlayacak şekilde planlanmalı, takip edilmelidir.”