Erdoğan yönetiminin dış politikası, sadece ABD ile değil, son 10 yılda her sıkıştığında kapısına koştuğu Rusya ile de önemli bir eşiğe gelmiş bulunmaktadır.
Abdülhamit’ten esinlenme yeni Osmanlıcı dış politikanın, bölgeye müdahale eden iki büyük emperyalist güç olan ABD ve Rusya arasındaki çelişkilerden manevralar yapma üstüne kurulu olduğu dikkate alındığında, Rusya ile ABD arasında salınarak yürünen yolunu artık sonuna gelindiği görülmektedir.
Bu yüzden artık; Suriye’de yeni operasyonlar yapmaktan, Libya’da yeni hedefler belirlemekten, “Mavi vatan” edebiyatından, Kıbrıs’ın güneyine sondaj ve sismik araştırma gemileri eşliğinde savaş gemileri göndermek ve Yunanistan’la Ege’de NAVTEX yarışından, Kafkasya’da “Kafkasya’dan Balkanlara” gibi sloganlar eşliğinde yayılmacılık propagandası yapmaktan önemli ölçüde geri durulduğunu görüyoruz.
Suriye’de sıkışıldığında, Libya’da, orada sıkışınca Doğu Akdeniz’de, olmadı Kafkasya’da cephe açmak için girişimler yapan Erdoğan yönetiminin, nihayet “2023’te Ay’a gidiyoruz” diye yeni hedefler ilan etmesinin, yeni Osmanlıcılıkla dünya üstünde gidilecek bir yolun kalmadığının itirafı, “kaçış hedefi” olarak görülmesi yanlış olmaz!