Bir gazeteciyi savunmak boynumuzun borcu. Basını, medyayı, düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmak tartışılamaz bile. Bugünün dünyasında, hangi düşünceye mensup olduklarına bakmaksızın, bu değerlere hakkını vermeyenlerin, sahip çıkmayanların saygı duyulacak bir tarafı yoktur.
Dün Türkiye ciddi bir operasyona tanık oldu. İki yayın grubunun başındaki iki isim gözaltına alındı. Hidayet Karaca ve Ekrem Dumanlı. Biri bir televizyon grubunu yönetiyor diğeri de bir ulusal gazetenin başında.
Gazete yöneticisi olarak, gazeteci olarak, köşe yazarı olarak hiç düşünmeden, ilk refleksim karşı çıkmak olmalı. Medyaya, basına, gazeteciye yönelik her olayda hemen bütün gazeteciler aynı tavrı gösterir. Bu bizim için değişmez bir kuraldır. Kelle koltukta mücadele ederler, hiçbir koruma kalkanları yoktur, genelde açık tehdit altındadırlar çünkü.
Ama hepimiz biliyoruz ki, ortadaki sorun, medya, gazeteci sorunu değildir. Bu sözü, yarın şahsıma karşı nasıl kullanacağını bilerek yazıyorum. Ekrem Dumanlı da, Hidayet Karaca da, konuyu medya özgürlüğü çerçevesinde görenler de tartışmanın, sorunun, çatışmanın ne olduğunu pekâlâ biliyor.
… Ekrem Dumanlı, gazetesinde meydan okuyabilir, hatta şov yapabilir, gazetecilik örtüsü altında bir dokunulmazlık arayabilir. Hiçbir gazeteci, gazete yöneticisi, yazarı, çizeri, mesleğinin kendisine verdiği gücü ve imkanı başka şeyler için bir örtü olarak kullanmamalı. Gazeteciliği silaha dönüştürürsek, bir güç/iktidar savaşının uzantısı haline getirirsek o zaman gazetecilik dışında cümlelerle konuşmak zorunda kalırız.
Dumanlı’nın gazetecilik tarafını sonuna kadar savunacağız. Bunda tereddüt etmeyeceğiz. Ama gazetecilik dışındaki rolü konusunda yanında olmayacağız. Tam tersine karşısında olmaya devam edeceğiz. Bu ayrımı belirleyecek olan da biz değiliz. Göreceğiz.