Narin cinayetinin duyulduğu ilk andan itibaren iktidar, ana akım medya, iki yüzlü, korkak “kanaat önderleri” elbirliğiyle etkili bir karartma operasyonu yürütüyorlar. Karartma, toplumsal tepkinin yakınma, vicdan rahatlatma düzeyinde kalmasına, dikkatlerin cinayetin teknik-kriminal ayrıntılarına kaymasına hizmet ediyor. Küresel kapitalistlerin, AKP iktidarının, tarikatların, ırkçı milliyetçilerin oluşturduğu iktidar blokunun “ailevi ve dini değerlerimizi yıpratmayalım” propagandasının toplumsal ölçekte tümüyle etkisiz olduğunu söyleyemiyoruz. “Olay”ı anlayabilmek, tanı koyabilmek için bu korkunç cinayeti “münferit” bir olay olmanın ötesine taşıyan sosyolojik, ideolojik ve siyasal olgu ve gerçeklere yoğunlaşmamız gerekiyor.
“Çocuk” ve “çocukluk”, yalnızca İslam dünyasının, Müslüman toplumların değil sermaye uygarlığının, günümüz kapitalist toplumlarının dikenli sorunlarından biridir. Çocuk sömürüsü, kız çocukların seks turizminin köleleri haline getirilmesi, çocuk annelik, hizmet sektöründe ve aile içinde köle gibi çalıştırılan çocuklar… Çocuk kimdir, çocukluk nedir, dünden bugüne nerelerden, hangi yollardan geçerek bugünkü çocuk kavramına, çocukluk hukukuna vardık? Çocukluk ne zaman başlar, ne zaman biter? Ergenliği, erginliği nasıl, hangi ölçütlerle tanımlayacağız, birbirlerinden nasıl ayıracağız? Anne-çocuk, ana baba-çocuk ilişkisi nasıl bir ilişkidir; ana babanın çocuk üzerindeki karar verme hakkı nerede başlar, nerede biter? Çocuğun yetiştirilmesine, büyütülmesine hangi gereksinme ve ilkeler yön vermektedir ya da vermelidir? Tüm bu kavramların, ilişkilerin tanımında ve uygulanmasında “çocukların” söz ve karar hakkı, yetkisi nedir?
Çocukluk süresini uzatmak sermaye düzeninin tarihsel eğilimlerinden biridir. En gelişmiş kapitalist ülke olan ABD’de reşitliğin 20’li yaşlara uzatılması bu eğilimin açık kanıtıdır. Genç insanın doğal, cinsel, toplumsal dürtü ve enerjisinin baskı ve denetim altında tutulacağı, disiplin toplumuna, uysal yurttaşlığa hazır hale getirileceği süreyi uzatmak düzenin çıkarınadır. Çocukları, devletin, dinin, ailenin, hatta ebeveynlerin karar tekelinden kurtarmak gerekiyor. Bu konuya bir ölçüt önermek, “ne zaman, neye göre?” sorularına kesin kes yanıt vermek bir kişinin, bu satırların yazarının da yapabileceği bir şey değil. Egemen anlayış ve kültürün yok edilmeyi çoktan hak ettiği ise apaçık. Öyleyse, zamanın “görev”i, Narin cinayetinin hepimizde yarattığı üzüntü, infial ve itirazı hiç eksiltmeden, sermaye uygarlığının “çocukluk” tanımına, çocuk sömürüsüne karşı düşünsel ve siyasal-pratik eleştiriyi yoğunlaştırmak, çocuklarla birlikte mücadeleyi yükseltmek olarak öne çıkıyor.