“Sistem tıkandı” cümlesini başkanlık dayatması hızlandırıldığından beri daha çok duyar olduk. Epeydir önce iktidar kalemşorları sonra da burjuvazi aynı şarkıyı söylemeye başlamıştı. Saray’ın onayı olmadan sadece hükümetle işlerini yürütemeyen sermaye, demokratik taleplere kulağını tıkamış, kendi çıkarı için ‘çift başlılığın’ sona ermesini destekler görünmekteydi.
O cenahta, memleketin aslen bir yönetim sorunu ve rejim tehdidiyle karşı karşıya olduğunu söyleyenleri dinleyen yoktu. Ne zaman ki ekonomik kriz kapıya dayandı burjuvazi demokrasiyi hatırlayıverdi! Geçen hafta OHAL ve KHK’lerle ülkeyi idare etmenin ‘sakıncalarına’ değinen TÜSİAD Başkanı ‘normalleşme’ talep etti.
Hâlbuki artık sermayenin anladığı düzeyde bile ‘normalleşme’ imkânsız. Çünkü “yeni Türkiye” demokratik bir düzende normal olan ne varsa hepsini ‘düşman’ ile özdeşleştirdi.
Sermaye cephesinden gelen son ikazlara iktidar blokunun yumuşak tondan cevap vermesine bakarsak ekonomik buhran korkulandan daha büyük ve geçici önlemlerle durdurulacak gibi de değil. Unutmayalım AKP’nin yükseliş öyküsü, kapitalist ekonominin küresel ve ulusal aktörlerince onanmasıyla yakından ilişkiliydi.
AKP’yi ‘sistem içi’ yapan da sermayenin taleplerini karşılarken yoksulların ihtiyaçlarını ve öfkelerini ‘sisteme’ değil, başka öznelere yöneltebilmesiydi. Burada hedef çoğu zaman ‘bürokratik elit’ ve seküler toplumsal aktörler olmuştu. Her seferinde kendini ‘müesses nizama’ karşıymış gibi gösteren iktidar, hakim sınıflarla işbirliği içinde sistemin çarklarını döndürmüştü.
Bugün ise o çarklar dönmüyor. Dolar bozsan da yaksan da dönmüyor! Sebebi ise ne ‘Türkiye’nin şahlanışını kıskanan Batılılar’ ne de toplumsal muhalefet. Asıl meselemiz Saray’ın ilk günden bu yana kendi ajandasını her türlü iktisadi ve siyasi sorunun önüne koyması; hükümetin de buna uymayı ‘görev’ bilmesi.