Yurttaşlar sokaklarda referandumu tanımadıklarını haykırırken AKP seçmeninin ne “mesaj” verdiğini anlamaya çalışmak her nasılsa öncelik haline geliverdi. Hayır’a sahip çıkanlar YSK önünde caddelere sığmıyordu ama köşelerde AKP’nin bundan sonra “ne yapması gerektiği” tartışılıyordu.
İktidar “kucaklayıcı bir dil” tutturabilir miydi, büyükşehirlerde kaybettiği oyu yeniden kazanabilir miydi, kimlerden kurtulmalı, yola kimlerle devam etmeliydi? Bu ve benzeri sorular açık bir biçimde referandum sonuçlarını meşru olarak göstermenin taktikleridir.
Zira 16 Nisan sineye çekildiğinde gidilecek yol bellidir. Bu yolda “seçmenin mesajı” anlamını yitirir, biat edenlerin cebir ve hileleri yönetme tekniğine dönüşür; her seçim sonucu belli bir oyuna dönüşür.
AKP bölünüyor mu?
16 Nisan sonrası İslamcı cenah içinde yaşanan ağız dalaşı da en az “mesaj” tartışması kadar oyalayıcıdır. İslamcılar, son kertede cumhuriyet karşıtlığında birleşmiştir.
Elbette AKP’de kaynayan fay hatları, rakip aktörler ve pozisyonlar vardır. Referandum sonuçları bu rekabette tarafların cephanesine mühimmat taşımıştır. Ancak AKP’nin nereye evrileceği, kimleri tasfiye edeceği entelektüel ya da stratejik bir tartışma değildir; doğrudan Saray’ın tasarrufudur.
Meclis’in süs haline geleceği bir sistemde sonuç alıcı bir tartışma ve eleştiri tümden rafa kalkar. Halihazırda liyakat sahibi olduğu varsayılan isimlerin 16 Nisan’a dair açıklamaları bu gidişatın somut kanıtıdır. Saray iktidarı sarsılmadığı müddetçe AKP içinde net bir bölünme beklemek naiflik sınırlarını dahi zorlar.