H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Sinema
insanatinart@gmail.com
‘Görsel tarih yazıcılığı’ da dediğimiz belgesel sinema; yedinci sanatın en önemli anlatı kanallarından birisi…
İstanbul’a göz göre göre, bağıra çağıra, sirenler çalarak, havai fişekler atarak ansızın (!) gelen müsilaj felaketine göz yaşı dökerken, çok çarpıcı bir belgeselle karşılaştık; ‘Ah Gözel İstanbul‘.
Zeynep Dadak imzalı belgesel, İstanbullu şair, yazar, matbaacı, tarihçi Eremya Kömürciyan’ın bir kitabından yola çıkılarak hazırlanmış.
Metni yazan ve filmi yöneten Dadak, Kömürciyan’ın tarih yazılarındaki yolculuğunu, günümüz İstanbul’unda denizden gerçekleştirerek, bu kadim şehrin değişimi gözler önüne sermiş.
“‘Boş yere yorulup bildiğimiz şeyleri bize anlatıyorsun’ diyerek benimle alay ederler. Bu ahmaklara cevap verecek değiliz. Asıl olan bildiğini sandığın şeyin ardındaki hikâyedir.”
Kömürciyan’ın kitabının hemen girişindeki bu sözlerle başlıyor belgesel de…
Bizlere otoyollarından, beton dökülmekten nefes alacak ciğerleri sökülmüş sokaklarından geçerken hiç fark etmediğimiz, bilmediğimiz, daha da kötüsü merak bile etmediğimiz İstanbul’u anlatıyor.
Aslında tam da şunu söylüyor; “Biz İstanbul’u hep sever gibi yapmışız, ama hiç sevmemişiz.”
Hamaset kılıfına sarıp, hep İstanbul tutkusu gibi gösterip, müteahhitlik hizmeti peşinde koşmuşuz.
‘Ah Gözel İstanbul‘da anlatılan şehir ile bugün kameranın gezdiği sokaklara bakarken, kan tuttuğu için cinayet mahalline dönmüş, ‘pişman bir katil‘ duygusuyla izliyoruz belgeseli…
Belgesel, boğazın iki yakasından geçerken Kömürciyan’ın metinleriyle sesleniyor bize. “Bu güzelliğe nasıl ihanet edilir” sorusuna görüntülerle yanıt veriyor ‘Ah Gözel İstanbul‘! Her yer tıkış tıkış inşaat…
Kamera denizden utanmış olacak ki sur içlerine dönüyor. Kömürciyan bir kuyumcu gibi ince ince İstanbul’un kapılarını, kapılarının hikâyelerini anlatıyor. Zeynep Dadak’ın kamerası birbirinden ilginç görüntülerle 1661 ile 2020 arasında geziniyor. Şehrin farklı kültürlerinin nasıl yıprandığına, korunmadığına, acımadan yok oluşuna tanıklık ediyoruz.
Televizyon dizilerinde görmekten tükendiğimiz kimliksiz İstanbul değil bu… Surların ardında hala yaşayan birkaç bostan… Zamana dayanmak için çaba harcasa da direnci kırılmış, mezbele haline dönüşmüş surlar, bir şehircilik faciası haline gelen Kumkapı semti… Karadan da denizden de yaylım ateşimizde kalmış bir kadim şehir!
Belgesel Haliç’te kılıçbalığı yakalandığı zamanlardan bahsediyor, biz balıkhanelerde artık yalnızca ithal uskumru buluyoruz.
Bir şehrin mezarlıklarının, o şehrin tarihi ve kültür zenginliğinin de göstergesi olduğunu bilmeyen yerel yönetimlerin, İstanbul’un altına da üstüne de aynı hoyratlıkla davrandığını görüyoruz. Paris’te ‘Père Lachaise Mezarlığı‘nı ziyaret eden turist sayısından bihaber belediye meclisleri, şehirciliği ‘yeşil alanları, florayı, faunayı imara açmak‘tan ibaret zannedince, İstanbul’un ölüleri de tarihin karanlık sayfalarında kaybolmuş. 1955 öncesi birçok kaydın yok edildiğini öğreniyoruz. 6-7 Eylül olaylarını hatırlamamak için bu görüntülerin hızlı geçmesini bekliyoruz.
Zeynep Dadak ve ekibi ‘Ah Gözel İstanbul‘ ile özlediğimiz yerli belgesel tadıyla tekrar buluşturuyor bizi, sağ olsunlar. Önemli bir teşekkür de MUBİ platformuna tabii… Bu belgesele ulaşmamızı sağladığı için… Satıldıktan sonra neredeyse bir turizm kanalına dönen, giderek yapımları zayıflayan İz tv’den sonra, nitelikli yerli belgesel izleyecek kanal sayısı azaldı.
Ara Güler, “Ben yok olan bir İstanbul’u çekiyorum. Yoksa kimse hatırlamayacak” demişti. Doğru söylemiş. Hatırlamak için bilmek, bilmek için merak etmek gerek.
Zor iştir belgeselcilik. Öyle duvara mandal yapıştırıp, insanın yalnızlığı karşısında çaresizliği algılaması filan gibi dolaylı cümleler kurmaz. Direkt söyler. Sevilecek olanı gösterdiğinde özlem duyarsın, acı olanı gösterdiğinde için kanar.
Metin ve gerçeklik arasında dürüst bir yaklaşım sergiler belgeselci… Bazen hüzünlü bir meyve bırakır önüne, çiğner çiğner yutkunamazsın.
‘Ah Gözel İstanbul‘ tatlı, acı ve hüzünlü tarihinden bir kesit İstanbul’un. Anlamı, siyasetin ötesindeki ufku görebilmek!