‘Kamu’ dendiğinde her ne kadar aklımıza ilkin devlet ya da devlete ait kurum ve kuruluşlar, görev ve yetkiler gelse de; kamu, bir ülke halkının bütününü, herkesi, bizi, yani halkı tanımlar. Kamu kavramını zihnimizde devlet ile özdeşleştirdiğimizde, kamusal alanı fikir ve deneyim üretilen bir mekan/meydan/merkezden ziyade, devlete ait ve onu yönetenlerin ideolojik kontrol alanı olarak kabul etmiş oluruz. Bu da özgürlüğü kamusal alandan çıkarıp, ‘özel alana’ yani eve sıkıştırmak demek. (…)
Bu uzun girişin sebebi, bir ayda üç katı artan faturayı ödemeyi reddettikleri için önceki gün elektrikleri kesilen (sonra ‘gizli bir el’ tarafından açılan) Moda Sahnesi’nin itirazının göbeğinde tam da bu kamusallık kavramının oturuyor olması. Nasıl ki sanat, (elektrik, ulaşım, sağlıklı çevre vb.) toplumsal bir ihtiyaç, bu ihtiyacı karşılayan tiyatroların da kamu hizmeti sunduğunu söylemek yanlış olmaz. Devletin görevi, tüm bu alanlara halkın erişmesini garanti altına almak ve halkın yararı için ayakta ve hayatta kalmasına, adil bir dağıtımla destek olmaktır.