Muhalefet açısından 2018 seçimine doğru içinde bulunduğumuz atmosfer pek iç açıcı değildi. Başkanlık sistemi ‘kabul edilmişti’ ve sultan yetkileriyle donanmış Erdoğan yanına müesses nizamın adresi Bahçeli’yi de alarak iktidarını bir kez daha onaylatmak istiyordu. Gezi’den beri siyasette hiçbir şeyin değişmediğini düşünenler için oldukça stresli bir seçimdi. Dolayısıyla benim seçime bir ay kala üzerinde uzun uzun durduğum Gezi’nin özgürlük talebi dinleyenlerde herhangi bir ilgiye sebep olamamıştı.
Dileğim, yine Erdoğan ve AKP’nin kazanması durumunda bile 2013’te görünür olan toplumsal itirazın siyasetin dinamiklerini değiştirmeye devam edeceğinin görülebilmesiydi. Gerçekçi bir iyimserlik ve inatçı bir sabırla yürümek gerektiğine inanıyordum, bugün olduğu gibi. Umut olmadan mücadeleden söz edebilmek mümkün mü? 2018’de siyaset sahnesine İYİ parti dahil oldu.
HDP üçüncü parti, devletin sahibi iddiasındaki MHP de dördüncü olarak çıktı sandıktan. 2019 yerel seçimlerinde ana muhalefet partisi CHP, kurduğu resmi ve gayri resmi ortaklıklarla, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere on bir büyükşehirin belediye başkanlığını kazandı. Gezi’nin, farklı sesleri bir arada görme talebi siyasette bir mecburiyete dönüşmüştü.