Can Atalay’ın, Selçuk Kozağaçlı’nın, Betül Vangölü’nün avukatların içeride tutulmasının bir nedeni var. Bunca sahipsiz insan sahipsiz kalsın diye avukatlar cezaevinde. Başka hukuki hiçbir açıklaması da yok.
TBMM Genel Kurulu’nun kürsü bölümünün merdivenleri kan içinde…
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Koçyiğit’ten akan kan bu…
Elleri dert görmesin değil mi? Ferasetli çoğunluğun yorumu bu…
Ana akım televizyonlarda altyazı: Meclis’te kavga…
Ortada kavga falan yok, her zaman olduğu gibi kendi gücüne değil kalabalığın gücüne güvenerek insanlara saldıran bir topluluk var.
Bu kez hedef kürsüden gerçekleri haykıran Ahmet Şık…
Sadece kabadayılık yapmak için milletvekili yapılan, tek işlevi el kaldırmak, muhterem büyüklerine kafa sallamak, işaret ettiklerine saldırmak olan bir grup, Şık’ın sözlerine tahammül edemiyor… Edemezler de zira gerçeğin karşısında söyleyebilecekleri hakaret dışında bir sözleri yok.
Ne diyor Ahmet Şık?
Bekir Bozdağ’ın TBMM’yi tam da TİP Milletvekili Can Atalay’la ilgili Anayasa Mahkemesi kararının okunması beklenen oturumda yönetmesinin hukuksuz olduğunu…
Ne diyor Ahmet Şık?
“Hepinizin toplamının şu memlekete Can Atalay kadar hayrı dokunsa ömür boyu şükür namazı kılacak insanlarsınız…”
Bir de çocuk gibi sosyal medyada, “O dayak yedi, bu dayak yedi” diye yazanlar var.
O kalabalığın hoşuna gidecek cümleleri sıralayan, kendi başlarına yürümekten korkan “siyasiler.”
Gerçek anlamda tek başına yürüyemeyen insanlardan bahsediyoruz. Kavga ederken kalabalık, yürürken kalabalık, konuşurken kalabalık…
Oysa yolu soldan geçenlere önce şu anlatılır: Önce kendin ol, kendi bilincinle ve gücünle konuş, kendi gücünle kavga et…
Arkana devleti al efelen, arkana kalabalığı al efelen, arkana iktidarı al efelen… Ne cesaret, ne feraset?