
BEHZAT ŞAHİN
@behzatsahin7
Meyhâne mukassî görünür taşradan amma
Bir başka ferah, başka letâfet var içinde Nedim
Orhan (Demir) ne zamandır bahsediyordu. Önünden defalarca geçtiğim halde hiç fark etmemişim. Meğer 1990’dan beri açıkmış.
Orhan, birlikte yarıştığım, yarışa giderken birlikte seyahat ettiğim çok iyi bir yelkenci ve eski milli sörfçü. Profesyonel işi ise gemicilik. Gustosuna çok güvenirim. İşi gereği dünyanın her yerinde bulunan, oralara gidince iyi yemeğin peşinde koşan bir gurme aynı zamanda. Sokak lezzetlerini de iyi bilir, ‘fine dining’i de. Zaten seyahatlerimizde yol boyunca sohbetimiz ‘Nerede ne yesek‘ üzerine olur. İlçe ilçe, hatta köy köy nerede ne yenir, hepsi belleğinde. Bodrum’daki yelken yarışlarımızda da meyhane meyhane dolaşırız birlikte.
Çarkıfelek’ten ilk bahsettiğinde aklıma kazımıştım. Ama Orhan’sız gitmek düşünülemezdi.
Nihayet sözleşebildik. Hafta içi bir gün, akşam üstü buluşacağız… Orhan birkaç saat sonra ayrılıp yurt dışından gelen misafirlerini karşılamak zorunda.
Erkenden Üsküdar’a geçiyorum. Niyetim yürüyüp etrafı izleyerek buluşma saatine yakın mekanda olmak. Yürüdüğüm caddenin adı Dr. Fahri Atabey. Zaman geçirmek için Fransa menşeli bir zincir marketin oldukça büyük şubesine uğruyorum. İçki reyonunu göremeyince yerini sorduğum görevli, “Alkol satmıyoruz” diye kestirip atıyor. Bölgeye haksızlık etmemek gerek ama çevre caddelerde bir iki tekel bayine rastlıyorum.
Buluşmamıza yarım saat kala Nuhkuyusu Caddesi üzerindeki meyhaneye ulaşıyorum. Moda’ya Altunizade üzerinden giderken defalarca önünden geçtiğim yer. Nedense dikkatimi hiç çekmemiş. Dar dış cephesindeki ışıklı tabelası, bir bira firmasının hemen tanınabilen renginde üstelik. Neyse…

Eski bir apartmanın giriş katında, üç dört basamakla çıkılıyor. Dar girişinin sağında barımsı bir tezgah, solunda iki kişilik masalar. Kısa dar koridoru geçince içerisi genişleyip ferahlıyor.
İçeride yedisi dört, ikisi iki kişilik dokuz masa var. O saatte ilk gelen benim. Sol taraftaki son masaya yüzüm girişe dönük yerleşiyorum. Arkamda artık işlevsiz olduğu belli olan ocakbaşı, onu geçince meze dolabı ve mutfak, diğer köşesinde içinde sadece iki pisuvarın olduğu tuvalet var. Duvardaki dört tv ekranında da futbol programı açık ama sessizde. Fonda art arda İbrahim Tatlıses, Linet, Müslüm Gürses, Neşe Karaböcek, Ferdi Özbeğen’den şarkılar çalıyor. Ortam kalabalıklaştığında, çok bağırmayan müzik yayını da duyulmaz oluyor zaten.
Hah işte, Orhan da geldi. Yanında tanışır tanışmaz pek sevdiğim bir dostu, Sami Dekor var. Sami, bilardonun pirlerinden, ilk milli bilardocu imiş. Önce birer bira söylüyoruz. Yaygın iki bira markasından da var. Birayla birlikte tuzlu fıstık ve Kars kaşarı geliyor. Fıstığı kavurmuşlar, sıcağı sıcağına, taptaze, kaşar çok lezzetli. Nedenini mekan sahiplerinden Özer Bakırhan ile tanışınca öğreniyorum, Kars kökenlilermiş ve kaşar Kars’tan geliyormuş.

Çarkıfelek’i Özer’in babası İdris Bakırhan, 1990’da açmış. 22 yıldır da Özer ile ortağı Ercan Bakırhan işletiyormuş. Eskiden çevrede başka meyhaneler de varmış, çeşitli nedenlerle kapatılmış ya da kapanmışlar.
“Babam bulaşıkçılıktan gelme. Biz de burada yetiştik. Hala direniyoruz. Üç kuşak müşterimiz var. Bedel ödesek de buradayız” diyor Özer.
Çarkıfelek enteresan bir isim. Üstelik mekanın açıldığı yıllarda televizyonun aynı isimli ünlü yarışma programı yoktu. Hatta ilk özel televizyon kanalı da meyhaneyle aynı yıl kurulmuştu. Nereden geliyordu bu isim?
“Özel bir şey anlatmadı babam isimle ilgili. Aklına gelmiş, koymuş.” Programın sunucusu Mehmet Ali Erbil’in babası, Özer’in babasının arkadaşıymış. Yoksa? Yok canım, değildir.
Biraz da mesleğin zorluklarından yakınıyoruz karşılıklı. Masadakileri sıkmamak için fazla uzatmıyoruz, yoksa konuşacak çok şey var.
Meğer bir de alt katı varmış, fark etmemişim. Girişin hemen sağından birkaç basamakla iniliyor. Dokuz masa da orada var. Masaların yedisinde birer kişi oturuyor, ikisi boş.
Özer ile sohbet ederken müşterilerden biri kalkıp kendine dolaptan bira alıyor. Meğer servis beklemek istemeyen müdavimler kendi birasını alır, çıkarken de kaç bira içtiğini söyleyip hesabı ödermiş.

Buradaki tuvalette de biri alafranga, diğeri alaturka iki kabin var. Tuvaletler bütün dükkan gibi, genel olarak temiz.
Döndüğümde bizim masa rakı masasına dönüşmüş bile. Zeytinyağlı kereviz, zeytinyağlı bamya, barbunya pilaki, patlıcan salatası, kuru cacık, yaprak dolması bir de 35’lik rakı söylemiş Orhan. Sami’nin kalkması gerekiyormuş, tekrar görüşmek dileğiyle yolcu ediyoruz.

İlk kadehleri tokuşturup mezeleri tattıkça Orhan’ın övgüsünün ne kadar yerinde olduğunu anlıyorum. O günkü karavanadan patates püresi ikram geliyor, et suyuyla yapılmış, nefis. Ara sıcak olarak paçanga, ardından da sac kavurma ve yaprak ciğer sipariş ediyor Orhan.
Eskiden ızgaralar arkamdaki ocakbaşı mangaldan çıkarmış, şimdi yan sokağa ayrı bir ızgara dükkanı açtıkları için burayı iptal etmişler. Yediklerimiz oradan geliyormuş. Orhan pek övdüğü bol yumurtalı piyazdan sipariş etmeyi unuttuğunu sonradan fark ediyor. Bense halimden pek memnunum.
Rakı, meze, muhabbet
Rakı, meze, muhabbet. Buna zaman mı dayanır? Orhan’ın artık kalkması gerekiyor, misafirleriyle buluşma saati geldi çattı. Oysa benim zamanım da var, rakım da. Masalardan yükselen muhabbet fondaki müziğe, at yarışı anonslarına karışıyor.
Yan masada rakı içen beyefendi, gelen telefonu cevaplıyor. Ne konuştuğunu duymak mümkün değil. Konuşması bitince karşı çaprazında bira içen gençten, “Rahatsız ettim, kusura bakma” diye özür diliyor. Muhtemelen özrün muhatabı, beyefendinin telefon konuşmasını fark etmedi bile. Ne zarafet.

Birkaç masada yalnız kalmayı tercih eden müdavimler, bir masada da gelenin teklifsiz oturduğu, herkesin kendi içki ve mezesini ayrı ayrı sipariş ettiği bir grup var. Anlaşılan birbirlerini buradan tanıyorlar, muhabbetleri daldan dala atlıyor. Koç ailesine bile uzanıyorlar. “Rahmi Koç’un cenazesini çaldılar” diye söze dalan arkadaşlarını neyse ki düzeltiyorlar.
Özer’in ikram ettiği meyveyle rakımı bitiriyorum. Zaman su gibi akmış, gitme vakti.
Orhan çıkarken ödediği için ne yazık ki toplam hesabı aktaramayacağım. Fikriniz olsun diye aldığım fiyatları vereyim: Bira 65, 35’lik sarı renkli rakı 700, mezeler 65-90, ana yemekler ortalama 220 lira.
Her sabah 10:30’da açılıp gece 00:30’da kapanıyor. Ramazan ayı ve kandillerde kapalı.
Özer’le vedalaşıp ayrılıyorum. Keyfime diyecek yok.