KEMAL GÖKTAŞ
kemalgoktas@diken.com.tr
@kemalgoktas
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, Gezi davasında beraat kararının gerekçesinde sürpriz değerlendirme ve kararlara yer verdi.
Mahkeme, Gezi eyemlerine ilişkin ‘darbe girişimi’ tezini savunmaya devam etti, sadece sanıkların bu suçu işlediğine ilişkin yeterli delil olmadığı için beraat kararı verdi. Ancak yine mahkeme, firardaki sanıkların darbe girişimi suçunu işlediğine ilişkin kuvvetli suç şüphesi olduğunda ısrar etti; ayrıca beraat verilen sanıklara yeni suçlamalarla suç duyurusunda bulunmaya karar verdi. Böylece beraat kararı nedeniyle Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından haklarında soruşturma açılan mahkeme heyeti, sanıklar aleyhine bir dizi kararı beraate eklemiş oldu.
Dinleme ve izleme kararları hukuka aykırı
Mahkemenin 318 sayfalık gerekçeli kararında iddianamede belirtilen değerlendirme ve tespitlerin büyük bölümünün tape kayıtlarına dayandırıldığı belirtilerek mahkemelerin verdiği dinleme kararlarındaki hukuka aykırılıklar sıralandıktan sonra şöyle denildi: “Yargıtay içtihatları ve ‘Zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir’ ilkesi de gözönüne alındığında iddianameye konu tapelerin yasak delil mahiyetinde bulundukları kabul edilmiştir. Yine dosyamız kapsamında, aynı hukuka aykırı yöntemle soruşturma aşamasında verilen Teknik Araçla İzleme kararlarının da aynı gerekçelerle hukuka aykırı olduğu kabul edilmiştir.”
Önceki davalar
Mücella Yapıcı’nın da aralarında yer aldığı beş sanık hakkında Gezi Parkı eylemlerinden ötürü İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan davada 2015 yılında verilen karara atıf yapılarak mahkemenin ‘sanıkların eylemlerinin anayasal toplanma ve örgütlenme hakkı ile ifade özgürlüğü boyutunda kaldığı ve Taksim Dayanışması’nın suç örgütü olduğunu gösterir kanıt bulunmadığından bahisle ayrı ayrı beraatlerine hükmettiği’ ve bu kararın savcılık tarafından temyiz edilmediği için 1 Haziran 2015 tarihinde kesinleştiği hatırlatıldı.
Aynı şekilde Başbakanlık Dolmabahçe Ofisi ile ilgili iddialardan dolayı da dava açıldığı belirtilerek bu konuyla ilgili daha önce sonuçlanan davada ‘çalışma ofisi önünde toplananların Başbakanlık Çalışma Ofisi’ni korumakla görevli emniyet güçlerine taşlı sopalı, molotoflu, ses bombalı, havai fişekli, sapan ve bilyeli gibi çeşitli şekillerde saldırdıkları iddia edildiği’ ancak sanıklar hakkında ayrı ayrı beraat hükümlerinin verildiği de hatırlatıldı.
Eski TKP’li tanık
Dosyanın tanığı eski TKP’li Murat Papuç, gerekçeli kararda bu defa Murat Eren olarak geçti. Mahkeme parantez içinde (Papuç) yazdı. Bu da ilk ifade verdiğinde Murat Papuç olan ismini Murat Eren olarak değiştirdiği yorumuna neden oldu.
Murat Eren’in (Papuç) somut, elle tutulur bir beyanda bulunmadığı, sadece Gezi olayları sırasında aldığını iddia ettiği bir gaz maskesini, iddianame yazılmadan üç gün önce ilgili savcıya götürdüğü, savcının kendisini kolluğa yönlendirdiği anlatıldı. Gaz maskesinin Osman Kavala’la ait Cezayir Restoran’dan getirildiği iddiasının kolluk araştırması sonunda da ispatlanmadığı belirtildi.
Ayrıca duruşmada tanıklar Ercan Orhan Aydın ve Hasan Gül’ün beyanlarında da sanıklara atfedilen şiddet eylemlerine yönelik görgü ve bilgilerinin bulunmadığın, hatta tanıkların, Osman Kavala’yı ilk defa mahkemede gördüklerini beyan ettikleri de belirtildi.
Finansörlük iddiası ispatlanamadı
Kavalı’nın Gezi olaylarının finansörü olduğu iddiasının MASAK tarafından yapılan araştırma sonunda hazırlanan rapora göre soyut ve havada kaldığı belirtilen gerekçede şöyle dendi: “Kavala’nın masa, ses sistemi, yiyecek yardımında bulunduğunu, bu hususun tape kayıtlarında tespit edildiği iddia edilmiş ise de; hukuka aykırı delil olarak kabul ettiğimiz tape görüşmelerinde geçen eylemlere ilişkin hiçbir somut tespit ve belirlemenin de yapılmadığı, açılmış herhangi bir hesabın da tespit edilemediği, bu nesnelerin şiddet eylemlerinde kullanıldığını gösteren bilgi ve belgenin de bulunmadığı anlaşılmıştır.”
Gezi’ye darbe suçlamasına devam
Mahkeme, sanıklara delil yetersizliğinden beraat verirken Gezi eylemlerine yönelik suçlamalarını ise şöyle sürdürdü: “Taksim yayalaştırma projesinin uygulaması ve buna bağlı olarak gerçekleşen idari yargı süreçlerindeki işlem ve tasarruflar konusunda doğal akışında tepki gösteren protestocu kitlesi ile birlikte; marjinal grupların ve yasadışı sol örgütlerin önceden planlı şekilde organize edilerek, bunların eylemci halk kitlesi arasında cadde ve meydanlarda planlı hareket etmek üzere kamuflesinin sağlandığı, böylece kamufle olan marjinal grupların ve yasadışı sol örgütlerin ülkede bir kaos ortamı yaratmak, devlet otoritesini zayıf göstermek ve kamu düzenini bozmak amacıyla vahim nitelikte eylemlerde bulunduğu maddi bir gerçektir.”
Firari sanıklara ‘müebbetlik suçlama’ya devam
Gerekçeli kararda firari sanıklar hakkında iddianamede yer alan suçlamalar tekrarlandı ve ‘kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu hususunda bir değişiklik bulunmadığı’ savunuldu.
Firari sanıklar Ayşe Pınar Alabora, Memet Ali Alabora, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, Handan Meltem Arıkan ve Gökçe Tüylüoğlu’nun bu süreçte etkin rol oynadığı ileri sürülerek ‘vandallık boyutuna ulaşan oluşumun alt yapısını oluşturduklarına ilişkin firari sanıklar yönünden zikredilen delillerin kuvvetli suç şüphesini oluşturduğu’ öne sürüldü: “Firari sanıkların bu hareket tarzıyla sosyal yapıyı analiz ederek toplumu illegal amaçları doğrultusunda oluşturdukları algıyla yönlendirebilen, bu şekliyle mevcut Hükûmeti zor durumda bırakma ve istifaya zorlama amacını taşır eylemlerinin bulunduğu yönünde hükme esas alınmayan tape kayıtları haricinde kuvvetli suç şüphesini gösterir, ciddi delillerin bulunduğu, bu nedenle sorguları yapılamadığı için firari konumda bulundukları için haklarında tefrik kararı verilmiş olup, iddianamede isnat edilence bir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs suçundan yakalamalı olarak aranmaktadırlar.”
Sanıklara yeni dava yolda
Ayrıca firari sanıkların ‘bu eylemleri çerçevesinde ve amaçlarına ulaşmak için başlangıcı şehir ve çevre duyarlılığıyla ön plana çıkan Taksim Dayanışması’nı kullandığı’ da ileri sürüldü. Bu kapsamda Taksim Platformu üyesi sanıklar Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Can Atalay, Mine Özerden ile Açık Toplum ve Anadolu Kültür A.Ş.’den Mehmet Osman Kavala’nın da iştirak etmek suretiyle, Ali Hakan Altınay, Yiğit Aksakoğlu, Yiğit Ali Ekmekçi ve ve Çiğdem Mater Utku’nun ‘halkı kanuna aykırı olarak toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleyerek ve bunları yöneterek güvenlik kuvvetlerine veya toplantı ve yürüyüş safahatının teknik araç ve gereçlerle tespiti için görevlendirilenlere, bu görevlerini yaptıkları sırada tehdit eylemlerinde bulunup ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar edip yasadışı toplantıyı organize ettiği’ ileri sürüldü.
‘İddianamede yer alan görüntü tespit tutanakları ve video kayıt çözüm tutanaklarıyla nedeniyle dosya kapsamında bu suç yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu’ da ileri sürülerek “Bu hususları kovuşturma aşamasında dosya kapsamında öğrenilmesi nedeniyle ve bu yönde de sevk maddesinde bu suç türü belirtilmeyip dava açılmamış olması nedeniyle, Mahkememizin 18/02/2020 tarihli celsedeki hükmünün 6. maddesi ile bu yönlerden gereğinin takdir ve ifası için ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiştir” dendi.