CENK SİDAR
Gezi hareketinin ikinci yıldönümüne girerken geçtiğimiz iki yılı siyasi ve sosyal olarak sorgulamamız gerekiyor. Türkiye’ye enerji, inanç ve umut aşılayan Gezi sürecinin politik yansımalarını Gezi’den sonra yapılacak ilk genel seçimler olan 7 Haziran seçimlerinde somut olarak göreceğiz.
Peki Gezi Türkiye siyasetini değiştirdi mi? AKP’nin mutlak hakimiyetine son verdi mi? Muhalefet partileri Gezi’de ortaya çıkan rüzgârı arkalarına alabildiler mi? 8 Haziran sabahı Gezi’nin etkilerini ne ölçüde göreceğiz?
AKP’yle koalisyon yapan parti siyasi bedel öder
İki senelik süreçte yaşananlar neticesinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) ciddi bir oy ve destek kaybı yaşadığı bir gerçek. Farklı koalisyon olasılıkları ilk defa bu denli kuvvetli bir ihtimal olarak tartışılıyor. Siyasette meşruiyet sınırlarının dışına çıkmış AKP ile kimin koalisyon yapacağı bir soru işareti. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) açık bir şekilde bu olasılığa kapıyı kapattı. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) net ifadelerden kaçınıyor ve belki bununla yeşil ışık yakıyor.
Normal bir siyasi ekosistemde farklı ideolojilere sahip partilerin koalisyon yapması kadar doğal ve demokrasi açısından sağlıklı birşey yok. Fakat mevcut durum farklı. Yolsuzluk ve hukuksuzlukla meşruiyet sınırlarına çıkmış bir AKP ile koalisyon yapmak işlenilen suçlara ortak olmak anlamına gelir. Bu hatayı yapan parti bir sonraki seçimlerde ağzıyla kuş tutsa bile siyasi bedel ödeyecektir.
Erdoğan ve AKP, ilk defa kaybedenler kulübüne adım attı
Gezi Türkiye siyasetini ne ölçüde etkiledi? Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu karanlık tünele rağmen AKP’nin hala ülkede en fazla sayıda oy alacak parti olması bazı kesimlerce Gezi sürecinin ortaya çıkarttığı enerjinin sorgulanmasına yol açabilir. Gezi’nin arzulanan değişimi sağlamadığı, unutulduğu, Türkiye siyasetini etkilemediğini düşünenler olabilir. Halbuki bu iddia büyük bir hata.
Gezi hareketi Türkiye siyaseti tam anlamıyla yeniden şekillendirdi. Siyaseten sürekli kazanan konumunda olan Erdoğan ve AKP, Gezi olaylarındaki tutumuyla ilk defa kaybedenler kulübüne adım attı ve oradan bir daha da çıkamadı. Küresel olarak güven, itibar ve destek kaybetti. Bu Türkiye siyasetindeki Erdoğan döneminin sona erdiğinin önemli bir sinyalidir.
Pandoranın kutusu Gezi’yle açıldı
Gezi’nin ikinci ve belki en önemli bir etkisi Türkiye’deki genç ve dinamik muhalefeti canlandırması oldu. 1980 sürecinde apolitikleşen, sonrasında da genel olarak siyaset kurumunun vahim durumu, muhalefetin etkisizliği nedeniyle siyasetten soğuyan yeni nesil Türkiye vatandaşları psikolojik bariyerleri yerle yeksan etti. Çağdaş, demokratik ve özgürlükçü bir Türkiye istediklerini sokaklarda mücadele ederek, yaratıcı sloganlar üreterek ve yapılan hukuksuzluk ve adaletsizliklere sessiz kalmayarak gösterdiler. Pandoranın kutusu Gezi’yle açıldı ve bu kara düzen değişene kadar da kapanmayacak.
Ülkenin gençleri artık siyaseti izlemiyor, katılıyor. Devletin kurumlarının bağımsızlık ve hakkaniyetine güvenmediği için seçim güvenliğini sağlamak amacıyla ‘Oy ve Ötesi’, ‘Ankara`nın Oyları’ , ‘Gurbetin Oyları’ adlı oluşumlar kuruyor. Bu Gezi’yle başarıldı. Aksi takdirde olmazdı.
İki sene yeterli değil ama 13 sene de gerekmiyor
Gelecek dönemlerde bu etkiyi daha da fazla göreceğiz. Avrupa ve Fransa siyasetini şekillendiren 1968 hareketinden sonra yapılan Haziran seçimlerini de hareketin hedef noktasında olan Charles De Gaulle yüzde 46 ile kazanmıştı. Bu sonuçtan sonra 1968 hareketini ciddiye almayanlar oldu. Fakat Fransa’da değişim yavaş ama kuvvetli oldu. 13 senelik sürede demokrasi evrildi ve sonucunda sol ülkede başat akım haline geldi. İki sene belki yeterli değil ama içinde yaşadığımız iletişim ve teknoloji çağında da 13 sene gerekmiyor!
AKP için şanslı dönem sona erdi
Pek bu demokrasi mücadelesini kim verecek ve kimler kazanacak? Cevap net: Ülkenin nitelikli, çağdaş, demokrat ve idealist gençleri.
Ülkede birinci parti olabilmek için yeni söylemler kadar yeni kadrolar ve yeni siyaset yapma biçimleri de şart. Dünyada ekonomi ve siyaseti şekillendiren 25-50 yaş arası yaratıcı ve nitelikli işadamları, siyasetçiler ve akademisyenler Türkiye’nin de geleceğini şekillendirme potansiyeline sahip.
7 Haziran’da sonuç ne olursa olsun AKP’nin düşüş trendi devam ediyor ve sona biraz daha yaklaşıyor olacak. Sadece ülkenin içinden geçtiği süreçten ve Gezi’nin yarattığı şartlardan ötürü de değil. Küresel faktörler de bu gidişatı hızlandırıyor. 2001-2015 yılları arasında yaşanan küresel gelişmeler AKP iktidarı için son derece elverişli bir zemin inşa etti. Kronolojik olarak yaşanan 11 Eylül, Irak işgali, küresel ekonomik kriz, Arap Baharı, Ukrayna savaşı ve son olarak düşen petrol fiyatları, AKP’nin içeride ve dışarıda konumunu güçlendirdi.
AKP için bu şanslı dönem artık sona erdi. Yeni bir küresel ekonomik ve siyasi dönem başlıyor. Bunun ilk somut örneği FED’in faizleri Eylül ayında artırmaya başlayacağının sinyalini vermesi oldu. Bu demek oluyor ki dünya piyasalarında yüksek likidite ve düşük faiz dönemi sona erdi. Artık Türkiye büyümek için nitelikli ürünler üretmek ve satmak, bunun için de demokratik ve özgürlükçü bir sistem kurmak ve bölgesinde barışçıl bir dış politika izlemek zorunda.
Kusursuz bir fırtına yaratmak gerek
Türkiye’nin jeopolitik pozisyonu ise yapılan dış politika hataları sonucu neredeyse kaybedilmiş durumda. Hiçbir bölgesel meselede esamemiz okunmuyor. Türkiye Batı ailesinin güvenilir bir ferdi olarak görülmüyor. Bu güvensizliği AKP’nin batı karşıtı retoriğe sarılması da açığa vuruyor. Gün geçmiyor ki Erdoğan’ın yaptığı bir açıklama dünya medyasında mizah unsuru olmasın. Bu ülkemizin itibarı için oldukça acıklı bir durum.
Dışarıdaki bu rüzgâr tek başına iktidar değişimi için yeterli değil. Dışarıdaki rüzgârı, içeride yaratılacak rüzgârla birleştirmek ve kusursuz bir fırtına yaratmak gerekiyor.
Yeni siyaset demokrat, genç, dinamik ve namuslu olması gerektiği gibi aynı zamanda tutarlı bir ideoloji, birikimli kadrolar ve verimli örgütlenme modelini gerektiriyor.
Gezi bunun altyapısını oluşturdu. Bu nesil Gezi ruhunu güçlü bir demokrat ideoloji, etkin liderlik, teknolojik örgütlenme harmanıyla iyi işleyen bir politik makine haline getirecek ve ülke bu makineyi çalıştırıp ülkeyi ileriye taşıyacak.
Gezi hareketini ve şehitlerini bu ülkenin siyasi tarihi altın harflerle yazacak ve Türkiye’nin sürüklendiği otoriter, yolsuz ve israf düzeninden kurtarılmasının ana unsuru olarak hatırlayacak. Gezi ve sonrasında tarihin yanlış tarafında yer alanlar ise bu kara lekeyi hayatlarının geri kalanında taşıyacaklar.