KADRİ GÜRSEL
Kımıldayan her şeye ateş eden bir işgal ordusu gibi… İstemedikleri gibi konuşan ve yazan her gazeteciyi susturmanın peşindeler.
Söyleyecek sözü olanı neyle susturabilirler ki? Sözleriyle mi? Fikre karşı fikirleriyle yarışabilirler mi? Buna kifayet edecek bir fikir ya da sözleri mi kaldı? Uzun zaman önce yitirdiler.
Söyleyecek sözü olanın karşısına hangi sözle çıkabilirler ki?
Ağaçlar ayaklanınca ‘yasaklarla mücadele’ maskesi düştü; ceberut ve zalim yüzlerini gösterdiler.
Tarihin yazdığı en büyük yolsuzlukla mücadele etmek yerine bunların delillerini sıfırlamayı seçtiler. Böylece üzerinde durur gibi yaptıkları ahlaki zemin sıfırlandı.
Ekonomik büyümeyi sürdüremedikleri için işsizlik ve yoksullukla mücadeleden tasarruf ederken, “İtibardan tasarruf olmaz” diyerek diktikleri kibir ve ihtişam yapıtlarını milletin gözüne soktular.
Bu arada neyse ki tabutlar gelmiyor ve analar ağlamıyordu… Tabutlar gelmeye ve analar ağlamaya başlayınca, bu teselli yerini acı, öfke ve nefrete bıraktı.
Ve sonunda sıra demokratik meşruiyetin asgari koşulunu da ortadan kaldırmaya geldi: Seçimlerin anayasal eşitlik zemininde serbestçe yapılabilmesi…
Seçimler öncesinde yeniden başlatılan çatışma, benzeri görülmemiş bir siyaset mühendisliğinin bahanesi yapılmak isteniyor. Sandık birleştirme marifetiyle muhalif seçmenin seçime katılım oranı düşürülecek ve kaybedilen tek başına iktidara bu sayede kavuşulacak. Evdeki hesap bu…
İşte kendilerini bu durumlara düşürmüş olanlar, söyleyecek sözü olanın karşısına hangi sözle çıkabilirler ki?
Tartışmaktan ve sorulara muhatap olmaktan tabii ki kaçarlar. Boykot ederler, ambargo uygulatırlar. Gazeteci kovdurur, ekran yasağı koydurturlar.
Vaadi kalmamış olanların icraatı
Gerçek hayatta ancak hela duvarına yazabilecek vasıftaki müptezel, rezil ve ahlaksız medya tetikçilerine, hoşlanmadıkları gazetecileri ölümle tehdit ettirirler. Lumpen trol çetelerini sosyal medyada gazetecilerin üzerine saldırtırlar. Kamyon kasalarına bindirdikleri sokak faşistlerini gazete kapılarında salarak, cam çerçeve indirtip korkutmak isterler. Olmayan fikir ve sözlerinin dipsiz boşluğunu küfür, hakaret ve tehditle doldurmaya çabalarlar.
Yetmez, sokak eşkıyalarını gazetecilerin peşine takıp kaburga ve burun kırdırırlar. Güçlerini korumak için mafya yöntemlerine başvuracak kadar acze ve korkuya kapılmış bu zorbalara verilecek en iyi cevap, basın ve fikir hürriyetini yılmadan savunmaktır.
Bu ülkede gazeteci dövdürmek, ahlaki zemini, savunacak fikri, söyleyecek sözü ve bir gelecek vaadi kalmamış olanların icraatıdır.
Gazeteci dövdürenlerin akıbeti iyi olmaz
Bilsinler ki güçlerini kendilerinden birer müstebit yaratarak korumayı başaramayacaklar. Bizim kırılan kaburgalarımız sonunda iyi olur, ama baş edemedikleri demokrasi korkusunun neticesinde gazeteci dövdürenlerin akıbeti iyi olmaz.
Dönülmez akşamın ufkunda olanların, bu istibdatla sadece sonlarını hızlandırdıkları yakında anlaşılacak.