MESUDE ERŞAN
mesudeersan@diken.com.tr
@mesudersan
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı mahkeme kararıyla görevden alınmasını yorumladı: “Ne kadar güçlü bir örgüt olduğumuzu gösteriyor. Güçlü olmasak ve kaygılandırmasak iktidardan bu denli şiddetli bir saldırı olmazdı.”
Fincancı meslektaşlarının örgütle gurur duyması gerektiğini söyledi.
TTB Merkez Konseyi’nin amaç dışı faaliyet gösterdiği gerekçesiyle görevden alınması talebiyle açılan davanın yedinci duruşması 30 Kasım Perşembe Ankara 31. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülmüştü. Mahkeme kararında TTB Kanunu ek 2’nci maddesine göre bir ay içinde yeniden seçime gitmesine, büyük kongre üyeleri arasından beş kişilik heyetin görevlendirilmesine hükmetmişti. Mahkeme büyük kongre üyelerinden Bahadır Öztürk, Mustafa Sezai Demirel, Muhammed Çağatay Engin, Ömer Fazıl Çadır, Fazıl Necdet Ardıç’ın görevlendirilmesine karar vermişti.
Fincancı ile birlikte ikinci başkanı Ali İhsan Ökten, genel sekreter Vedat Bulut, üyeler Nursel Şahin, Onur Naci Karahancı, Kazım Doğan Eroğulları, Alican Bahadır, Ahmet Karer Yurtdaş, Adalet Çıbık, Aydın Şirin ve Lütfi Tiyekli görevden alınmıştı.
‘Yargı araçsallaştırıldı‘
Diken’in sorularını yanıtlayan Fincancı, söz konusu davanın hukuki temelden yoksun ve siyasi olduğunu yineledi. Duruşmada meslek konseyi üyelerinin dinlenmediğini belirten Fincancı şöyle devam etti: “Çok fazla usulsüzlük yapıldı. Ama siyasi bir kararda usule, esasa ilişkin bir yorum yapmak da mümkün değil. Yargının içine düşürüldüğü durum ortada. Yargıtay ‘Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum’ deyip Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunabiliyor. Yargı araçsallaştırılmış halde. Bu toplum olarak adalet duygumuzun da tümüyle yerle bir edilmesi anlamına geliyor.”
Duruşma esnasında hakimin kararı yazmak için yaklaşık iki saat ara verdiğini anlatan Fincancı, “Bu ara bizde yukarıya ulaşamadı, talimat bekliyor duygusu yarattı. Hakim için böyle bir duygu yaşamız çok üzücü” dedi.
‘Saldırıyorlar, çünkü önemsiyorlar‘
İktidar ortağı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Başkanı Devlet Bahçeli defalarca TTB’yi ve Fincancıyı hedef göstermişti.
Fincancı saldırıların TTB’yi önemsediklerini gösterdiğini düşünüyor: “Çünkü TTB’nin toplumla bağının güçlü olduğunu ve bunu kırmak gerektiğini düşünüyorlar. Yürüttüğümüz bütüncül denetim mekanizmalarından da rahatsızlar. Sağlığın tüm bileşenlerini kapsayacak bir denetim mekanizması işletiyoruz. Bu nedenle rahatsızlar. Benim insan hakları gibi son derece sert bir alanda geri adım atmadığımı, hiçbir ülkede bu çalışmaları yapmaktan kaçınmadığımı bildikleri için TTB’de de bu çalışmaları daha güçlü bir şekilde yapabiliriz kaygısı yaşadılar muhtemelen diye düşünmeden edemiyorum.”
‘Bizim seçilmemizden çok rahatsızlar‘
TTB’nin omurgalı, sağlam, eğilmez, bükülmez bir örgüt olduğunu ifade eden Fincancı, şunları söyledi: “Bu omurgayı oluşturanlar da hepimiziz. Bugüne kadar hep de öyle gitti. Bundan sonra da böyle gidecek. Her kesimden insanın uğradığı ihlali görünür kıldık. Bir yandan o ihlali yapanlar tarafından bir nefret nesnesine dönüştürüldük. Bizim seçilmemizden çok rahatsızlar. Çünkü Türkiye’de çok önemli bir denetim işlevi yürütüyor meslek örgütü. Bu denetim işlevini ortadan kaldırmaya dönük bir çaba içinde olmaları anlaşılır. Onların karanlık kültürünü, hataları ve eksikleri gösteriyoruz. Sağlığın piyasalaştırılmasından tutun da toplumda insanların nesneleştirilmesi ve hekimliğin değersizleştirilmesine dönük politikalarını görünür kılıyoruz. Aynı zamanda bir bütün olarak sağlığımıza zarar verebilecek tüm süreçlerde müdahil olmaktan hiçbir zaman kaçınmıyoruz.”
‘Denetim mekanizmasında kala kala biz kaldık, bizi de susturmaya çalışıyorlar‘
Deprem bölgesinde yaşananları görünür kılmaktan pandemiye, işyerlerinde iş cinayetlerinden sağlığa zararlı tüm süreçlere, madenlere, ormanların tahribatına, ekosistemi yok etme çabalarına ses çıkaran bir meslek örgütü olduklarını vurgulayan Fincancı, şöyle konuştu: “TTB bundan vazgeçmedi, geçmiyor. Kuvvetler ayrılığı ilkesi işletildiğinde yasama organı da çok kıymetli bir denetim aracıdır aslında. Ama ne yazık ki bu dönemde kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırıldı. Yasama organı işlevsizleştirildi. Yargı araçsallaştırıldı. Dolayısıyla denetim mekanizmasında kala kala bir biz kaldık. Bizden de kurtulurlarsa Türkiye’de hiçbir aykırı ses çıkmayacak. İstedikleri gibi sömürüyü derinleştirdikleri, açlığı, yokluğa, umutsuzluğa terk ettikleri bir ülke yaratmış olacaklar.”
‘Hekimlerin seçme hakkını ellerinden alan bir darbe bu‘
Geçmişte TTB’ye yönelik dönem dönem baskılar oldu. Pek çok dava açıldı.
Ancak Fincancı bu düzeyde bir baskıyla ise ilk kez karşılaştıklarını söyledi ve şöyle devam etti: “İlk defa görevden alınıyoruz. Tabii ki hakimin liste olarak verdiği isimler sonuçta seçilmiş oda başkanları. Ancak merkez konseyi üyesi olarak seçilmiş değiller. Yani onlar da aday olabilir ki bir kısmı da adaydı ve delegelerce seçilmemişlerdi. Ciddi bir oy farkıyla biz seçilmiştik. Bu seçen delegelerin iradesine bir darbe. Aynı zamanda hekimlerin seçme hakkını elinden alan bir darbe.”
Fincancı terminolojik olarak söz konusu atananların ‘kayyım‘ olduğunu, ancak böyle dememeyi tercih ettiğini belirtti.
‘Yaşamak ve yaşatmak için varız: Savaş öldürür‘
Savcının öne sürdüğü gibi amaç dışı faaliyetlerde bulunmadıklarını anlatan Fincancı, şunları söyledi: “Onların gözünde halk sağlığını koruma ve geliştirmek amaç dışı bir faaliyet. Halkın sağlığını koruyamadığımızda bireyin sağlıklı olabilmesi olanaksız. Ne yazık ki işte savaşta kurduğumuz sözleri de amaç dışı faaliyet olarak tanımlıyorlar. Oysa halk sağlığına savaştan daha zararlı bir durum olabilir mi? Gazze’de yeni saldırıda 70 insan hayatını kaybetmiş. Bugüne dek ise binlerce insan öldü. Şimdi bir meslek örgütünün savaşın bir katliam olduğunu söylemesinden daha doğal ne olabilir? Kaldı ki söylemek boynumuzun borcudur. Çünkü biz yaşamak ve yaşatmak için çaba sarf eden bir meslek örgütüyüz. Ve tabii ki yaşama karşı olan her türlü durum da bizim faaliyet alanımıza girer. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı, madenler, Aliağa’daki söküm tesisleri, Akkuyu ve Sinop’taki nükleer çalışmalar da… Çünkü toplum sağlığına zarar veriyorlar. İnsanlar karşımıza kanserli ya da başka sağlık sorunlarıyla çıkıyor.”