Diyarbakır’ın merkeze en yakın köylerinden birinde bir cinayet işlendi, ceset 20 gün bulunamadı, cinayeti kimin ne için işlediği günlerden beri öğrenilemedi. Bizim medya, bu bir ay içerisinde, ‘Narin bebek cinayeti’ni aydınlatmak yerine, kafa karıştırmaktan başka bir iş yapmadı. Her gün yeni bir senaryo yazıldı ve ertesi gün de bir başka senaryo… Dünyada kaydedilen teknolojik gelişmeler ve sosyal medyanın varlığı sebebiyle, polisiye roman alanının artık tarihe karışabileceğini düşünmeye başlamıştım ki, ‘Narin bebek’ ile ilgili yayınlar insanların hayal dünyasının alt edilemeyeceğini öğretti.
Gazetelerde yazan, ekranlarda haber sunan ve yorum yapan bunca insan, hayal dünyalarında ürettikleri veya kendilerine aktarılan akıl almaz senaryoları kolayca benimseyebildiklerine ve onları okuyan-dinleyen kalabalıklar da sorgulamak yerine anlattıklarına inandıklarına göre, neden ben ayrıksı bir tavrı benimseyeyim? Neyse, endişemi giderecek itirazlar sonunda yükselmeye başladı. Yalanlar, uydurmalar bıktıracak kadar sık tekrarlanırsa amaçlanana erişilmek de zorlaşıyor. “Yalanı çok tekrarlayın, sonunda inanılır” diye bilinen bir sözün, saçmalama sınırları zorlanınca, tersi tepkilere yol açabildiğini fark ediyorum.
Çok daha adice bir çirkinliğe alet edilmiş iki yaşındaki ‘Sıla bebek’ Tekirdağ/Malkara’da can çekişiyor; davasını dert edinen pek yok; medyamız neden ‘Narin bebek cinayeti’ konusuna böyle balıklama dalmış olabilir? ‘Narin bebek cinayeti’ Diyarbakır’da işlendiği için olabilir mi? Ülkede meydana gelmekte olan çok daha önemli olaylar yerine, dikkatlerin başka bir yöne yoğunlaşmasını arzulayan bir odağın yönlendirmesi sonucu mu? Okunmaz hale gelmiş gazetelerin tiraj, izlenmez olmuş kanalların reyting kaygıları mı?