İnsanların maddi durumları, politik tutumlarını belirleseydi, işimiz sahiden çok kolay olabilirdi. Oysa bir işçi, bir yoksul, sırf işçi, sırf yoksul olduğu için eşitlikçi, adaletçi fikirlere sahip olmaz, düzeni değiştirmeye soyunmaz. Çünkü maddi gerçeklikle düşünceler arasında ‘doğrudan’ bir bağlantı yoktur, burada ‘ideoloji’ denilen şey devreye girer. Yöneten sınıflar yönetilenleri, kimi zaman ‘zor’ da kullanarak bu düzene ‘razı’ ederler. Televizyon, gazeteler, eğitim, din, milliyetçilik, hepsi yönetilenlerin rızasını almak için kullanılır, üstelik işe de yararlar.
“İşimiz kolay olabilirdi” demiştik. Evet, insanların sınıfsal konumu doğrudan politik bilinçlerini belirleseydi, bu mevcut eşitsizliğe ve sömürüye kendiliğinden itiraz etmeyle sonuçlanırdı ki, o zaman sol düşünceye de, sol siyasete de gerek kalmazdı. Emekçiler, yoksullar, ezilenler bu anlamda kendi göbek bağlarını kendisi keserdi.
Dolayısıyla işçi sınıfı kendiliğinden devrimci olmadığı gibi kendiliğinden tutucu, yandaş, iktidar destekçisi de değildir.