Babacan’dan ve perde arkasındaki esas figür olan Gül’den beklenen, AKP rejiminin bugünkü aşırılıklarının törpülenmesi -ki bu esas olarak “Erdoğan’sız AKP rejimi” ya da “AKP’siz AKP rejimi” anlamına geliyor- ve böylece AKP’nin Türkiye’nin sermaye düzeni açısından bir süre öncesine kadar taşıdığı işlevi üstlenebilmeleri, yani toplumsal rızayı tesis edebilmeleri.
Bu, ekonomik olarak Türkiye’nin IMF ile yeni bir anlaşma yapması anlamına gelirken, siyaseten de Batı bloğu içerisindeki fabrika ayarlarına dönüş anlamına geliyor. Babacan ve Gül’ün şahsında cisimleşen normalleşme, uzlaşma, hukukun üstünlüğü, demokrasi vb. bütün söylemler, AKP rejimiyle Türkiye’nin düzeni arasında son birkaç yıldır iyice büyüyen açının kapatılması arayışına tekabül ediyor yani.
Buradan bir umut çıkar mı peki? Çıkmayacağı toplumsal tecrübeyle ve hafızayla sabit. Kurulacak “IMF partisi”nden iktidar partisinin oylarını bölmesi ve zayıflama sürecini derinleştirmesinden başka bir şey beklememek gerekiyor dolayısıyla.