“Arkadaşlar yani biz bir defa bu tür ocaklarında, kömür ocaklarında bu olanları, lütfen buralarda bu olaylar hiç olmaz diye yorumlamayalım. Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var.”
13 Mayıs 2014’te Manisa’nın Soma ilçesindeki kömür madeninde 301 işçinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan katliamın ardından bu sözleri söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölgede protesto edilmişti.
Sekiz yıl sonra Bartın’ın Amasra ilçesinde 41 işçinin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan maden patlamasının ardından yaptığı açıklamada, -muhtemelen Soma açıklamasından sonra gelen tepkilerin de etkisiyle- “Birileri bunun dalgasını geçebilir ama önemli değil: Biz kader planına inanmış insanlarız” dedi.
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de, 1999 Marmara depreminin ardından şu ifadeleri kullanmıştı: “Altımız çürüktür, ama yine de bu altın üstünde yaşamaya mecburuz. Yine bu topraklar üzerinde yaşayacağız, ama daha dikkatli olacağız. Biz bu abdestle çok namaz kılarız, bu depremden çok şey öğrendik.”
Geriye doğru kazıdığımızda, Türkiye’de sağ iktidarlar bakımından, böyle durumlarda bir söylem bütünlüğü görüyoruz. Neden hep yoksulların kaderi böyle yazılır da, zenginler bundan azadedir hatta haklarında açılan davalarda da hep bir koruma, kollama refleksi görülür?