
DAĞHAN IRAK
daghan@daghanirak.com
@daghanirak
Sevgili okuyucu, kutuplarda buz bitti, AKP’nin (sosyal) medyayla derdi bitmedi. Parti-devlet rejiminin 2013’ten beri bütün zanaati, bitmek bilmeyen bir yenilmişlik hissinden galibiyet çıkarmak olduğu için gerçeğin tahayyül edilene uymadığı yerde, hakikate sanayi usulü çekiçle dalmak gerekebiliyor. Bu tip kaporta dizaynının şahikasına şu anda TBMM Genel Kurulu’na geldi gelecek durumda bekleyen ‘sosyal medya kanunu’yla ulaşacağız gibi gözüküyor.
2013’te Gezi’yle beraber içine girdiği ve o günden beri de çıkamadığı yenilgi hâli, Erdoğan’ın her konuşmasının açık ettiği gibi, parti-devlet rejiminin DNA’sına işlemiş vaziyette. Bu yapının, dokuz yıldır bu durumdan galibiyet çıkarabilmesi, bugüne kadar Türkiye’nin yapısal, toplumsal ve siyasal zaaflarını kullanma becerisine bağlıydı. Buna satranç benzetmesi yapamıyorum, zira ülkemizde bazıları yüz yıldır var olan zaafları kullanmak öyle acayip bir maharet gerektirmiyor. Dama diyelim, konjonktür daması…
Dokuz yıldır, Türkiye siyasetinin ve toplumunun duyduğu zaman gözüne ışık tutulmuş tavşana dönüştüğü anahtar kelimeleri denk geldiği yerde kullanarak ömrünü uzattı bu iktidar. Başın mı sıkıştı Avrupa’ya dalaş, skandal mı patladı Kürtlere bulaş, oyun mu düştü hani yok mu savaş? Böyle böyle bugünlere geldik; ülke toplumsal travma yaşarken tek derdi anketler olan bu iktidarın tehlikeli parmak hesaplarıyla… Ne diyordu, Diyarbakır-Suruç-Ankara sürecinin başbakanı, bugünün hızlı muhalifi Ahmet Davutoğlu; “Kamuoyunun nabzını tutuyoruz, oylarımızda bir yükseliş trendi var.”
AKP iktidarı, ‘Allah’ın lütfu‘ darbe girişimini, Kılıçdaroğlu’nu müsamere çocuğu gibi Yenikapı kürsüsüne çıkarıp dua okutarak bir parti-devlet rejimi kurmaya kullandığında, bu eğip bükme işlerini de kurumsallaştırdı; bu işlerin üstadı Fethullahçılardan kalma binaya eğip bükme dükkanını konduruverdi, başına da ucu AKP’ye bağlı olmayan bir (1) adet uluslararası yayını olan ‘bilen değil bizden‘ profesörü, baş doksozof olarak oturtuverdi. Neyin gerçek, neyin yalan olduğunu İletişim Şeysi’nin ağzına bakarak belirlemeye başladık.
Lâkin, her türlü krizi ‘cambaza bak‘la yönetebiliyorsunuz da, oyuna muhtaç olduğunuz insanlar aç kaldığında sizin hokkabazlığınızı kaldıracak hâli pek kalmıyor. Mesele Yunanistan krizi, Suriye savaşı ya da genel Batı’ya efelenme olduğunda, İletişim Şeysi beyin kırık dökük İngilizce ve bol bilgisayar efektiyle kotardığı videolar en azından tek kişilik kamuoyu ‘Beyefendi‘yi eğlendirmeye yetiyor da, ekmek 10 lirayı zorladığında mehterin sesini ne kadar açarsan aç, karın gurultusunu bastırmıyor.
Ama seçmenler yoksulluğa mahkum edildi diye seçim kaybedilecek değil ya, neticede onun da mühendisliği var. Hakikat, bozgunculuk peşinde koştuğunda, çıkarırsın bir yasa, sen ne istersen gerçek o olur. Al sana yerli, milli hakikat.
Şu anda alternatif hakikat mühendisliğine, parti-devlet rejimi söz konusu ise daha doğru tabirle, müteahhitliğine şahitlik ediyoruz. Geçen hafta 21 Kürt gazetecinin gözaltına alınıp 16’sının daha neyle suçlandığını bilmeden tutuklanması, peşrevdi mesela; bilirsiniz bizim rejim çok sever bu nabız yoklamalarını. Cümlenin içinde Kürt geçtiğinde, ana akım gazeteciler en başta olmak üzere toplumun Batısı suskunluğa gömüldüğünden, seçimin en kritik bölgesi olacak Kürt illerinde sandık güvenliğinin şahitliğini Anadolu Ajansı’nın tekeline devreden bu hamle de parti-devletin yanına kâr kaldı. Nasılsa bazıları için kaybedilen seçimi Kürtlerin ihanetine yormak, seçimi kaybetmekten daha önemli…
Alternatif gerçeklik yasası
Lâkin, peşrevi yutturdu diye zurnayı kaldıracak değil ya bizim iktidar, turpun büyüğü yeni Basın Kanunu olarak heybeden çıkıverdi. Yeni yasa, bir ‘alternatif gerçeklik‘ yasası. Yani İletişim Şeysi bey, başkanının yeryüzündeki yansıması olarak neye gerçek diyorsa gerçek o oluyor. Hakikate uyum sağlayamayanları da evden topluyorlar. Sopa zoruyla ‘metaverse‘ yani, Törkayye diliyle söylersek ‘Fahrettinverse‘.
Daha yasa çıkmadan Tek Yayınlı Fahrettin Paşa, neyin hakikatten sayıldığını duyurmaya, daha doğrusu buyurmaya başladı bile. Marmaris’teki orman yangınları konusunda “Resmî kurum ve yetkililer tarafından yapılacak açıklama ve bilgilendirmeler esastır” diye gürledi, ‘sahadaki kahramanlarımızın moral ve motivasyonunu olumsuz yönde etkileyenler‘in moral ve motivasyonunu fena hâlde bozarız diye de ekledi. Yani, Marmaris’te, sahadaki bir gazeteci, yangında ne olup bittiğini paşamın Üsküdar’daki yalısının balkonundan göründüğü kadarıyla aktaracak. Paşamın moral ve motivasyonunu bozmayacak.
Mesele orman yangınlarıyla kalacak değil kuşkusuz; daha bunun enflasyonu, açlık sınırı, döviz kuru vesairesi var. Enflasyon, Başkumandan ve Başekonomist Cumhurbaşkanımız’ın dahiyane ‘Faiz sebep, enflasyon netice‘ kuramına terbiyesizce uymamaya devam ederse, büyük ihtimalle onun da haddi yeni kanun çerçevesinde bildirilecek, “Yuh bu fiyatlar ne?” demek dezenformasyona girecek. Neticede, 2023’te yeni bir seçim zaferiyle ülkemizi 2071’e, hatta hatta 2453’e taşıyacak kahramanların da moral ve motivasyonunun bozulmasına göz yumulacak değil ya!
Dokuz yıldır görüyoruz ki hakikati eğip bükmek, ülkemizde o kadar da zor değil. “Barış” diyenden ‘terörist’, “Bunlar darbe yapacak” diyenden ‘darbeci‘, sivil toplum örgütünden ‘terör örgütü‘ çıkarabilen, bunu da yanına kâr bırakan bir rejim var ülkemizde, öyle ya da böyle dayanıyor yıllardır. Ama aç insana “Aç değilsin” deyince karnının doyması, hakikate takla attırmakla mümkün olacak mı, onu henüz bilmiyoruz. Tek bildiğimiz, bu yasa çıkarsa, aç bırakmanın değil açlıktan bahsetmenin suç hâline geleceği. Bu kadar pestenkerâni bir durum da, ancak alternatif hakikatle mümkün olur herhalde…