Aynı kanlı nehirde bir kez daha yıkanıyor tüm ülke. Bile bile.
Öyleyse bu akılsızlıkla değil, vicdansızlıkla açıklanabilir.
Çünkü ortada çok basit bir denklem var: Devlet ile Kürt hareketi müzakere ettiği, hatta o bile değil, diyalog halinde olduğu zaman çatışma yok. Ne zaman ki eski askeri sözler ve yöntemler devreye giriyor, o zaman kan akıyor.
Hepimizin gerçekten istediği barış ise gidilecek yol bellidir.
Heralde bunun için de kendi devletimizden ‘ricacı’ olacağız. Öyle değil mi? Ayrıca bazı noktaları da hatırlatmakta fayda görüyorum.
Diyorlar ki, “Kürt hareketi, çözüm sürecini içsavaş hazırlığı olarak kullandı.”
Benzer bir şeyi de Kürt tarafı devlet için söylüyor. “Hükümet çözüm sürecini oy hesabıyla başlattı, hemen kalekollar yapmaya başladı çünkü asıl niyeti çözmek değil, oyalamak ve zaman kazanmaktı.” Böyle diyorlar.
Halbuki… Bir barış müzakeresi için tarafların ‘gerçek niyetlerinin’ ilk nefeste hiç bir önemi yoktur. Eğer müzakere sistematiğini iyi oluşturursan… Elbette bizde o sistem oturtulmadı, o nedenle tüm süreç iki dudağın arasından çıkacak iki kelimeyle pamuk ipliğine bağlandı. Yoksa hayati olan niyet değil, sistematiktir.
İkinci bir husus da şu: Amacı iç savaş olan bir örgütün neden o savaşı çıkarmak için devlet yöneticilerinin ‘Dolmabahçe görüşmesini tasvip etmiyorum. Kürt sorunu yoktur!’ açıklamalarıyla başlayan dönüşünü beklediğine de cevap bulmak hiç kolay değildir.