Yirminci yüzyılın son on yılı ve AK Parti’nin iktidar olması ile birlikte gelen dönem, toplumun bir bölümünü psikolojik ve ideolojik olarak yüz yıl öncesine götürmüş gözüküyor. Yeniden ‘kuruluş’, kimlik arayışı ve toplum olabilme sorunsalları ile karşı karşıyayız.
Ortalığı tek aktörlü ‘üst akıl’ analizleri, büyük planlar, büyük kudretler, büyük şeytanlar, büyük emeller ve büyük eylemler içeren komplo önermeleri sardı. Mantığın temel kurallarını hiçe sayacak ölçüde, gerçekliğin tek yanlı tanımlanmasına dayanan betimlemeler ‘nedensellik’ olarak öne sürüldü ve tabanda hazır bekleyen yığınlara ‘hakikat’ olarak aktarıldı.
Bize normal gelen bu halin dışarıdan bakıldığında epeyce ‘ergen’ bir tutum olduğunu idrak etmekte yarar var. Üst akıl ve büyük düşmanların dünyası ister istemez karşılığını bir tür ‘Malkoçoğlu sendromunda’ buluyor. Bari bu sendroma kapılmayı heveslendiren zihinsel ortam ve siyasi kışkırtmanın ‘üzerine’ çıkabilecek, kendimize içeriden bakabilecek bir ‘yerli’ geleneğimiz de olsaydı… Ama anlaşılan o ki bazı şeyler yaşansa da öğrenilmeyebiliyor.