Türkiye de kaçakçılık yapanlardan, uyuşturucu ticareti yapanlardan, rüşvetlerden oluşan, yeraltı ekonomisinin ekonomi içindeki payı yüksektir. Paralel olarak bunlar vergi dışıdır. Bu hükümet bu sene önce bunlarla uğraştı. Sonra kesti. Türkiye’nin sorunu bu kayıtdışılığı azaltmaktır. Hal böyle iken siyasi iktidar elinin altında olan, yani kümesteki kazların vergi yükünü artırdı. Bu nedenle vergiden kaçış ve iflaslar artacaktır.
Bu sene ilk 6 ayda 11,5 milyar dolar, MB Bankası net hata ve noksan kaleminden, yani nereden çıktığı belli olmayan kanaldan, yurt dışına döviz çıktı. Anlaşılıyor ki, kamu imkanları ile köşe dönenler, iktidar değişecek korkusu ile varlılarını yurt dışına transfer ediyor.
Yine son senelerde adını az çok herkesin bildiği birçok büyük şirket; Türkiye’deki yatırımlarını teminat göstererek, bankalardan kredi aldı ve yurt dışında yatırım yaptı. Bunlardan birinin bankalara 7 milyar dolar borcu olduğu söyleniyor.
Bu niyetle bankalara borçlanan firmalar, bu borçları ödeyemez ve iflaslar artar.
TÜİK ne açıklar bilmiyorum, ancak bütün göstergeler yarın (2 Eylül pazartesi) açıklanacak olan GSYH da büyüme oranın eksi olacağını, yani ekonominin daralma sürecine girdiğini gösteriyor.
Eksi büyüme, Fert başına gelirin düşmesi, banka kredilerinde ödeme sorunu yaratır. Ayrıca dış borçların çevrilmesi için de önce gelir sağlayıp, sonra bu geliri dövize çevirmek gerekir. Ekonomide daralma , bankalar ve özel sektörde iflas riskinin artması demektir.
Türkiye’nin, Suriye politikası, batıdan uzaklaşma adımları , sığınmacı politikası, Sayın Cumhurbaşkanın ayıştırıcı üslubu, hükümete olan güveni düşürdü. Bu nedenle yeni yatırım yapılmıyor. Doğrudan yatırım yapmak için yabancı sermaye gelmiyor.
Hükümet, TL krizini yalnızca sıcak para girişi ile çözeceğini zannetti. Güven sorunu ve stratejik nedenlerle ani bir sıcak para çıkış olacak ve dış borçlarda temerrüt yaşayacağız. Bu da ülkenin iflas etmesi demektir.