Türkiye ‘yatırım projelerinin finansmanı’ için, Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, İslam Kalkınma Bankası’ndan kredi sağlamaktadır.
Dünya Bankası, gelişmekte olan ülkelere proje kredisi verir. Gelişmiş ülkelerden temin ettiği kaynakların üstüne belirli oranda kâr koyar ve yüzde 1 dolayında ön finansman ücreti alır. Dolar bazlı kredi faizi yüzde 4 yüzde 5’e geliyor.
Kredi karşılığı Merkez Bankası’ndan teminat alır.
Proje nedeni ile satın almaları, proje uygulamasını her aşamasında izler. Proje kaynaklarının popülizm amaçlı kullanılmasını önler.
Proje kredisi alanlar, Dünya Bankası’nın kendi ihale ve usulünü uygulamak zorundadır. Uygulamada ithalat zorunluluğu da var. Banka projenin her aşamasında müdahale eder.
Bu nedenlerle bu kredilerin faydası; Türkiye, kamu özel iş birliğinde olduğu gibi keyfi ve tartışılan yatırım maliyet hesabı yapamayacak. Özel sektör kredisi de hükûmet aracılığı ile verilecektir.
Bu krediler Türkiye’nin döviz ihtiyacına kısmen çare olur. Ancak ithalat zorunluluğu nedeni ile Türkiye bu 18 milyar doların tamamını döviz sorunu için kullanamayacaktır.
Dünya Bankası kredileri 2024-2028 yıllarını kapsıyor. Dahası yatırım projelerinin tamamının kabul edilip, edilmeyeceği de belli değil. Bu projeler ne zaman biter ve ne oranda gerçekleşir? belli değil.
Oysaki IMF’ye gitmiş olsaydık, stand-by düzenlemesi ile doğrudan ve daha düşük faizle borç alabilirdik. Artı IMF, diğer krediler ve yabancı yatırım sermayesi için çıpa olurdu. Dünya Bankası’nın çıpa olma özelliği yoktur.