ELMAS TOPCU
@topcuelmas
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pazar günü Şemdinli’deki çatışmada hayatını kaybeden komiser Ahmet Çamur’un Trabzon’da düzenlenen cenaze törenine katıldı ve orada bir konuşma yaptı.
Konuşmada şunları söyledi: “Şehitlik, peygamberlikten sonra en yüce makamdır. Makamların yücesi böyle bir makama Ahmet kardeşimiz ulaşmış durumda”.
Ardından 31 yıldır süren terörle mücadelede, askerin ve polisin, yüzlerce teröristi ‘gömdüğünü’ söyledi Erdoğan ve şöyle devam etti: “Yeterli mi, yeterli değil. Bu mücadele devam edecek. Burada rehavete kapılmak yok. Biliyorsunuz katil maktul meselesi ilk insanla başladı, yani Hazreti Adem’den sonra, Kabil, Habil. Kabil kardeşi Habil’i katletti. Az önce hocamız kitabımızdan bir ayet okudu, orada ‘Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz’ hükmünü okudu. ‘Onlar diridirler, siz bilemezsiniz.’ Kıyamete dek bu mücadele sürecektir. Yani bir tarafta hak olacak, bir tarafta batıl olacak. Bunlar batılın askerleridir, bu batılın askerlerine karşı da milletçe mücadeleyi sürdüreceğiz.”
Daha sonra terörle mücadelede halkın desteğini de talep eden Erdoğan, “Er geç bu konuda Hakka teslim olanlar galip gelecektir” diye ekledi.
Aile konuşur, cumhurbaşkanı konuşmaz
Şemdinli’de hayatını kaybetmiş bir komiserin, Trabzon’da yapılan cenaze töreninde bir din görevlisi, bir imam bu konuşmayı yapar, taziyeye gelen akraba, konu komşu da bunları söyler, çünkü geride üç küçük çocuk bırakarak, 46 yaşında hayatın ortasından sökülüp alınmış bir insan ve bu apansız ölüme isyan etmemek için çare arayan ve içten içe “Neden” diye soran bir aile söz konusu.
Ancak kendini laik, hatta ‘ileri demokrasi’ diye tanımlayan bir ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanı böyle bir konuşma yapmaz, yapamaz. Çünkü alevlenmesinde onun da payı olduğu bir siyasi çatışmadaki ölümünlerin “Allah yolunda” bir savaş olup olmadığına ve ölenlerin öbür dünyada hangi mertebeye ulaşacağına karar vermek iktidarların takdirinde değil.
“Hep aynı şeyi yapıp, başka sonuç beklemek aptallıktır”
Tam 31 yıl oldu. 31 yıldır kaç kuşak bu çatışmaların ve saldırıların içinde doğdu, büyüdü. 31 yıldır hep aynı cümleler kuruldu: “Kökünü kazıyacağız“, “Tek bir PKK’lı kalana kadar savaşacağız”, “Namusum ve şerefim üzerine yemin ederim ki…“
Einstein der ki, “Hep aynı şeyi yapıp, başka sonuç beklemek aptallıktır.” Türkiye, 31 yıldır hep aynı şeyi yapıp başka sonuç bekleyen ordu ve iktidarlar gördü. Ve bunun bedelini ağır ödedi, ödüyor da.
Ayrıca binlerce üyesi olan ve arkasında yüzbinlerin, milyonların desteği olan bir gerilla örgütünü üç beş günde yenecekmiş gibi davranmak da düpedüz hayalcilik. Ölümleri siyasete malzeme yapmak da hem ahlaka sığmaz hem de acıları azaltmaz, çünkü ateş düştüğü yeri yakar.
İktidarların sürdürdüğü savaş, Allah’ın takdiri midir?
Zaten bunun olmayacağını bilindiğinden olsa gerek bir yandan feda hutbeleri gönderiliyor camilere… ‘Feda hutbesi’ ifadesi bile her gün gelen ölüm haberlerine insanların isyan etmesini engellemek için nasıl bir psikolojik hesabın yapıldığını ele veriyor.
Ancak hutbelerin de yetmeyeceği bilindiğinden olsa gerek, cenaze törenine katılan cumhurbaşkanı mikrofonu eline alıp, hutbeyle propaganda karışımı bir tonda, süren savaşı, “Allah yolunda bir savaş“ diye niteliyor. O zaman sorulması gereken soru, “İktidarların sürdürdüğü savaş, Allah’ın takdiri midir?”
Bir iktidar ölümlere güzelleme yapamaz
31 yıldır süren bir savaşta bir iktidar ve üyeleri, “PKK terör örgütü ve saldırıyor. Devlet de kendini savunuyor” diyebilir; bu, anlaşılabilir, ama bir iktidar ölümlere güzelleme yapamaz.
Kaldı ki diğer tarafta ölenlerin de yönettiği ülkenin vatandaşı olduğu ortada. Bu arada Van’da ölen ve yol ortasında çekilmiş çırılçıplak fotoğrafı günlerdir medyada dönen Kevser Eltürk’ün ailesi ne düşünüyor, onların kızı sizce öbür dünyada hangi mertebede? Onlar da kızlarının kendini ‘feda’ ettiğini ve ‘şehit’ mertebesinde olduğunu düşünmüyor mu?
Ya da geçen hafta Diyadin’de çalıştıkları fırında öldürülen 15-16 yaşındaki Emrah Aydemir ve Orhan Aslan? Onlar hangi mertebedeler öbür dünyada? Pardon ya, onlar da Berkin Elvan gibi teröristti, değil mi?
Asıl soruya gelmek ne mümkün?
Demokrasilerde 15-16 yasındaki çocukların öldükten sonra gitiği yer değil, neden yaşatılamadığını tartışır iktidar. O yaştaki çocukların neden sadece derslerine kafa yormak yerine, harçlık için okuldan sonra fırında çalıştıkları asıl sorudur, ama ona gelmek ne mümkün!
Siyasi iktidarlar, iyi ölü, kötü ölü, cennete gider, cehenneme gider diye ayıramaz, bırakın da ona Allah karar versin, çünkü o da ölülerin kırmızı çizgisidir.