“Hudutların Kanunu senaryosu alışılmış hacimden iki üç kat büyük geçti elime. Kahraman gözü pek bir kaçakçı. Karşı tarafa ne gerekirse götürüyor, bu tarafa ne istenirse getiriyor birkaç deli bozuk arkadaşıyla, ama asıl ünü kadınlar arasında…” diyor Lütfi Akad, Hudutların Kanunu filminin senaryosunun ilk halinden söz ederken. O zaman kadar herhangi bir Yılmaz Güney filmi görmeyen Lütfi Bey, yine de onun filmlerinin seyircisinin ağırlıklı olarak çoluk, çocuk ve bitirim takımı olduğunu biliyor. “Senaryoyu okuyup bitirdiğimde içimden fırlatıp atmak geçti” diyen Lütfi Akad, öyle yapmıyor. Oturup, konuşuyor Yılmaz’la. Senaryonun, kaçakçılıkla ilgili hiçbir sosyoekonomik konuya değinmemesini, anlattıklarının inandırıcılık problemini, hikâyedeki kahramanların eylemlerini anlaşılır kılacak olan genel ve öznel koşulların niye açıklanması gerektiğini vs tek tek anlatıyor.
Bundan sonraki diyalog çok ilginç:
“Ağabey, beni perişan ettin, ama ne diyem haklısın. Yalnız şu var, sen benim bu senaryoyu kimler için yazdığımı biliyor musun?”
“Biliyorum”
“Peki, senin istediğin senaryoyu yazarsak kimler görecek filmi, biliyor musun?”
“Biliyorum… Herkes görecek…”
Lütfi Bey senaryoyu yeniden yazar ve haklı çıkar. Film, Yılmaz Güney için bir dönüm noktasıdır. Hudutların Kanunu, Yılmaz Güney’in alışılmış kendi seyircisinin dışında, hiç beklenmedik bir başka seyirci grubuyla da buluşur. Film çok beğenilir. Yılmaz Güney bir katmanın değil, tüm sinema seyircilerinin tek gözde oyuncusudur artık ve adı da “Çirkin Kral”dır…