
PSK. DR. FEYZA BAYRAKTAR*
info@feyzabayraktar.com
Bayram arifesinde, memleketine doğru yol alanlar, aylar öncesinden rezervasyon yaptıkları otele çoktan varanlar ve tabii “Bayramda her yer çok kalabalık ve pahalı olur, biz evdeyiz” diyerek misafir ağırlama telaşına girenler… Özetle hepimiz şöyle ya da böyle günlük hayatın monotonluğundan biraz da olsun uzaklaşma çabası içindeyiz.
Bayramı nasıl geçirecek olursak olalım, hemen hemen hepimiz -kapıdan da olsa- geleneksel bayram ziyaretlerini gerçekleştirip eş dostla bir araya geleceğiz önümüzdeki birkaç gün içinde.
“Daha daha nasılsın?” sorusunu, “Kilo mu aldın sen?”, “Yok mu biri, ne zaman evleneceksin?” ya da “Çocuk düşünmüyor musunuz?” gibi soruların takip edeceği ihtimalini göz önünde bulundurursak günlük rutinde üzerimize çisil çisil yağan bu sorulara, sağanak şeklinde yakalanma ihtimali hayli yüksek.
Sosyo-ekonomik durumumuzdan bağımsız, hemen hemen hepimizin hissettiği ‘Elalem ne der’ paniği, en çok bayram dönemlerinde hissettirir kendini… Çoktan seçmeli sorularla büyüdüğümüz eğitim sisteminde, dört yanlış bir doğruyu götürür endişesiyle, bu soruyu boş mu bıraksam yoksa cevaplasam mı kararını vermeye çalışırken geçirdiğimiz sınav dönemleri, kaç yaşında olursak olalım hala yaşamımızın bir parçası. Birileri merak ediyor, kendisinde o soruyu sorma hakkını görüyor ve biz de bir soru sorulmuşsa cevap verilmeli düşüncesiyle en doğru açıklamayı yapma telaşı içinde bulabiliyoruz kendimizi. Oysa ki o soruları yanıtlamak zorunda değiliz. Üstelik bu sefer dört yanlış bir doğruyu götürdüğü için değil, cevap vermeme hakkımız olduğu için…
Samimiyet ve sınırsızlığın karıştırıldığı toplumumuzda, her ne kadar iyi niyetle sorulmuş olsa bile bazı sorular var ki artık sorulmamalı, bazı yorumlar var ki artık yapılmamalı… Neden mi? Çünkü bu sorulara maruz kalan çoğu kişi, ‘Bu insan beni ne kadar da düşünüyor, ne kadar da önemsiyor‘ diye düşünüp mutlu olmuyor. Aksine, çoğu zaman rahatsız oluyor ama o ortamdan kaçamadığı ve karşısındakini de kırmak istemediği için hissettiği öfke, çaresizlik, gerginlik gibi duygularını dışarı yansıtmamaya çalışıyor.
En çok sorulan soruların üzerinden gidecek olursak “Kilo mu aldın sen?” ile başlayalım. Diyelim ki karşımızdaki kişi gerçekten kilo aldı; sizce o bunun farkında değil mi? Sağlığı için endişeliysek, onca zararlı şey varken, neden özellikle kilo? Kirli havayı solumak, çok çalışmak, hareketsiz yaşam da zararlı ama sağlığını tehdit eden tek konu kiloymuş ya da karşımızdaki kişinin sağlığıyla ilgili endişelerimizi sadece kilo üzerinden belli edebilirmişiz gibi neden karşımızdakinin kilosunu bu kadar önemsiyoruz? Artık lütfen kilo hakkında soru sormayı ve yorum yapmayı bırakalım, kilo meselesini insanlar hekimleriyle çözsün. Sağlıkla ilgili endişelerimizi farklı şekillerde dile getirelim.
Evlilik ve çocuk soruları da sıkça karşılaşılan sorulardan. Hemen her insan hayatın zorluklarını birlikte göğüsleyebileceği bir hayat arkadaşının olmasını tercih eder. “Var mı biri?”, “Neden evlenmiyorsun?” gibi sorular hayatı kolaylaştırmıyor. Ayrıca herkes aynı şekilde mutlu olmak ya da benzer tercihler yapmak zorunda değil. İnsanlara baskı yaparak onların daha mutlu olmasını sağlayamayız. Aksine, hissettirdiğimiz baskı yüzünden kendilerine uygun olmayan kişilerle bir hayat geçirmelerine bile sebep olabiliriz.
Çocukla ilgili sorular, samimiyet ve sınırsızlığın karıştırıldığı alanlardan biri… İnsanlar maddi veya duygusal olarak çocuk yapmaya hazır olmayabilir, tıbbi sebeplerden dolayı çocukları olmayabilir ya da sadece çocuk yapmak istemeyebilir. Bu sorular nedeniyle hemen çocuk sahibi olmaya karar verip sonsuza kadar mutlu yaşamayacaklar!
Ağzımıza yapışan ve düşünmeden yönelttiğimiz, bazen sadece kişisel merakımız yüzünden, bazen de karşımızdakiyle ilgilendiğimizi belli etmek için sorduğumuz sorular kırıcı olabilir. Her ne kadar iyi niyetle olursa olsun, bir insanın bedenine, ilişki durumuna ya da çocuk sahibi olup olmamasına dair soruları sormaktan kaçınmamız ve bu konularda yorum yapmamaya çalışmamız gerekir. Karşımızdakinin hassasiyetini bilemeyiz, ayrıca ne kadar yakın olursak olalım hayatımızdaki insanların sınırlarına saygı göstermemiz gerektiğini unutmayalım.
Diğer taraftan -elalemin ne diyeceğine dair duyduğumuz kaygıyla- bu tür soruları yanıtlamak zorunda değiliz. İnsanlar bize soru sorabilir ama bizim de yanıtlamamayı seçmek ya da yanıtsız bırakma hakkımız var. Samimiyet ve sınırsızlığın karıştırıldığı bu gibi durumlarda, karşımızdaki kişiye sınır koymak, hem kendimizi korumak hem de bu tür soruların, yapılan yorumların uygunsuz olduğunu fark ettirmek adına önemli bir adım olacaktır.
Unutmayın, başkalarının davranışlarını kontrol edemeyiz ama onların davranışlarına verdiğimiz tepkiyi değiştirerek değişim çarkını döndürmeye başlayabiliriz.