Milli hasıla yaratımında emeğin payı ne kadar yüksekse, kaliteli kalkınma için “emek verimliliğinin” artması da o kadar önemlidir. Emek verimliliğinin artması için “beşeri sermaye” birikiminin artması gerekir. Bu da örgün ve yaygın eğitimdir.
Türkiye’de 20 milyona yakın öğrenci var. Bu sayıya okul öncesi ile üniversitelerdeki açık öğrenim öğrencileri dahil değildir. 1.4 milyon öğretmen, 85.000’den fazla okulda bu öğrencileri eğitiyor. Ülkemizde tek başına bundan daha çok insanı kapsayan bir faaliyet alanı yoktur. Dolayısıyla doğrudan ve dolaylı olarak “eğitim” en büyük kaynak kullanan sektördür demek, yanlış olmaz.
İktisadi açıdan olaya bakarsak, eğitim bir “beşerî sermaye oluşturma” sürecidir. Yani bir cari harcama değil, yatırım harcamasıdır. Bu yatırımların amacı da “iktisadi kalkınmayı hızlandırmak” olmalıdır. Beşerî sermaye iki başlık altında incelenebilir:
1. Bireylerin üretim becerileri,
2. Toplumun üretim becerisi.
Burada bir noktaya dikkat edilmelidir. Toplumun üretim becerisi, bireylerin üretim becerilerinin cebirsel toplamından büyük veya küçük olabilir. Bunu belirleyen “kültür” dür. Milli hasıla yaratmak bir takım oyunudur. Bireyler, birbirlerine ne kadar güvenirse yani toplum ne kadar ahlaklı olursa, bireysel beceri eğitimin toplumun refahına katkısı o kadar yüksek olur.
SON SÖZ: Kalkınmaya hizmet etmeyen eğitim harcaması israftır.