Sporsever olup da INVICTUS’u seyretmemiş olan çok az kişi vardır. Yine de seyretmemiş olanlar için kısacık bir bilgi verelim; mutlaka izleyin tavsiyesini de naçizane ekleyerek… 2009 yapımı filmde, Nelson Mandela’nın 1995 Ragbi Dünya Kupası’nı kendi ulusunun ayrı ırklara mensup insanlarını birbirine kenetlemek için nasıl akıllıca bir silaha dönüştürdüğünü konu alır. Her ne kadar Güney Afrika’da istenen ‘kardeşlik’ seviyesi tam olarak yakalanamamış olsa da filmin kurdurduğu hayal bile güzeldir.
32 ülkenin birbiriyle boy ölçüştüğü futbol arenasının da bir farkı yok aslında. Kupada yarışan şanslı takımlar ülkelerinin desteğini alıyor, kupaya katılamayan ülkelerin vatandaşlarıysa canı gönülden kendilerine birer ‘ülke’ seçiyor, onları canhıraş destekliyor. Şurası bir gerçek ki bu birleştiren ruh hali, dünyada pek çok az konuda yaşanıyor. Ülkemizin en ihtiyacı olan dönemde bu en kestirme ‘ülke tanıtım şansını’ kaçırmış olmanın burukluğunu ise hepimiz bu bir ay boyunca şüphesiz istisnasız her maçta yaşayacağız, ‘Ah biz de olsaydık’ hayıflanmaları içinde… Bu gerçeğin gölgesinde başlayan bir kupayı, hele ki açılış maçının verdiği sıkıcılık da eklenince tutkuyla seyretmek pek mümkün olmadı açıkçası. Ta ki Portekiz, İspanya’nın ya da İspanya; Portekiz’in karşısına dikilene kadar…