BANU GÜVEN
HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş 23 aydır, yani yaklaşık iki yıldır cezaevinde. Bir ay önce terör propagandası iddiasıyla dört yıl sekiz ay ceza aldı. Bu ceza, avukatı Mahsuni Karaman’ın ifadesine göre terör propagandası konusunda artırım yapılmadan verilen en ağır ceza. Bu ağır cezaya temel oluşturan ise Demirtaş’ın 2013’te Newroz’da BDP eş genel başkanı olarak yaptığı konuşma. Demirtaş konuşmasında barış ihtiyacını vurguluyordu. O zaman devletin bilgisi ve hatta teşvikiyle gidilen yolda yapılan U dönüşü, bu konuşmaları en ağır şekilde cezalandırılacak propaganda suçlarına çevirdi.
Milletvekili dokunulmazlığı kaldırılırken Demirtaş hakkında bir anda 102 fezleke hazırlanıverdi. Bu fezlekelerden 31’i bu hafta görülecek ana davanın iddianamesini oluşturdu. Savcı, Demirtaş’ın bir kez örgüt yöneticiliği, 18 kez örgüt propagandası, beş kez yürüyüş ve gösteri yasasına muhalefet, iki kez halkı kin ve düşmanlığa, bir kez suç işlemeye ve bir kez de kanunlara uymamaya tahrikten yargılanmasını istedi. Yani Demirtaş hakkında an ağırı 15 yıl olan birden çok ceza istenmesi söz konusu olabilir.
Olmayan açıklamaya ceza biçilmiş
Demirtaş’ın 6-8 Ekim’deki Kobani eylemlerinin çağrıcısı olduğu iddiası da bu dosyada yer alıyor. Demirtaş en son cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde kendisine ‘terörist’ diyen Erdoğan’a, “Açık çağrı yapıyorum: Sekiz aydır emrindeki savcıların ve bazı hakimlerin 6-8 Ekim Kobani olayları için halkı sokağı yakıp yıkmaya çağırdığıma dair tek bir delil bulamadılar. Elinde böyle bir delil varsa, çaresizlik içinde aleyhime delil arayan savcılarına teslim etmeni istiyorum” diye seslenmişti.
Bu davanın 514 sayfalık iddianamesinde bu olaylara ilişkin Demirtaş’ın ağzından çıkan tek bir cümleye yer verilemedi. İddianamenin ilgili bölümüne sadece partinin Twitter hesabından ya da MYK’sından yapılan Kobani açıklamalarını koyan savcı, yine de Demirtaş’ın halkı suça tahrik ve gösteri ve yürüyüş kanununa muhalefet etmekten cezalandırılmasını istedi.
Demirtaş’ın örgüt yöneticisi olduğu iddiası ise 2008’e kadar giden siyasi faaliyetlerine dayandırılıyor. Kamuya açık yerlerde ya da Demokratik Toplum Kongresi’nde (DTK) yaptığı konuşmalar, telefon konuşmaları, ortam dinlemeleri ve başkalarının onun gıyabında yaptığı konuşmalar iddianamede delil olarak sunuluyor.
Aleyhine delil olarak kullanılan konuşmalarda, “Bu gelinen aşamayı da bir kazanım olarak, halkımızın ısrarlı, kararlı taleplerinin bir sonucu olarak görüyoruz. Yaratılan süreç, ortaya çıkan tablo halkın bir kazanımıdır. Halk da elde ettiği bedellerle elde ettiği bu kazanımı en görkemli şekilde tabii ki sahiplenecektir” ifadesi de var, “Önemli olan kan akmadan, gözyaşı olmadan, acılar olmadan siyasi zeminde bütün sorunlarımızı tartışabilir hale getirmektir, çözüm yoluna sokabilmektir. Buradaki kritik nokta şudur: Hepimiz şiddetin, savaşın son bulması konusunda hem fikiriz; ama aynı zamanda hepimiz demokratik siyaset kanallarının sonuna kadar açık olması konusunda da hemfikir miyiz? Bu nokta önemlidir. Savaşın durmasını istemek silahların susmasını istemek hepimizin ortak temennisidir” ifadesi de.
2009-2014 arasında milletvekili, BDP ve sonra HDP eş genel başkanı olarak Diyarbakır Belediyesi Konukevi’ne gidiş gelişleri ve burada katıldığı toplantılar, anadilinde eğitim konusunda politika belirlerken o dönem akademisyen olan Ahmet Yıldırım’a danışması, bir gösteride yaralanan ‘bir şahıs’ın hastaneye götürülmesi için yardımına başvurulması, çatışmada ölen İranlı bir PKK mensubunun ülkesine gönderilmesi konusunda kendisinden yardım istenmesi, yurt dışında davet edildiği bir konferansa katılamayacağını söylediğinde gıyabında yapılan eleştiriler, daha sonra ısrarlar üzerine bu konferansın gündemine ilişkin bilgi talebi, Rusya ziyaretiyle ilgili eski DBP eş genel başkanı Kamuran Yüksek ile yaptığı bir telefon görüşmesi, cezaevlerindeki açlık grevlerini gündeme taşımak için parti eş genel başkanı sıfatıyla yaptığı girişimler… Bütün bunlar Demirtaş’ın KCK/PKK örgütü yöneticisi olduğu iddiasına dair deliller olarak sıralanmış.
İddianamenin büyük bölümü ise Demirtaş’la ilgili iddialardan çok, örgüt yapılanması ve tarihçeye ayrılmış.
‘Yasama sorumsuzluğu’
Avukatı Mahsuni Karaman, bu dosyada delil olarak kullanılan ifadeleri, Demirtaş’ın Meclis kürsüsünde de kullandığını söylüyor ve Anayasa’nın 83. maddesinde yer alan ‘yasama sorumsuzluğu’ ilkesini hatırlatıyor. Bu madde, “TBMM üyeleri meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanı’nın teklifi üzerine bir başka bir karar alınmadıkça, bunları meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar” diyor. Avukat Karaman müvekkilinin Meclis çatısı altındaki ifadeleriyle, iddianamede delil olarak yer alan, dışarıda yaptığı konuşmalarda kullandığı ifadelerin karşılaştırılmasını istiyor; buradan hareketle dosyada yer alan birçok suçlamanın düşeceğine inanıyor.
Pekiyi Demirtaş aylar alabilecek bu dava sürecinde tahliye edilebilir mi? Avukat Karaman, iç hukuk yollarından umutlu olmadığını, Nisan 2018’den beri bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bir karar vermesini beklediklerini söylüyor.
Demirtaş’ın duruşması vesilesiyle onun gibi uzun süredir cezaevlerinde bulunan ve ağır cezalar alan çok sayıda HDP ve DBP’li milletvekili ve belediye başkanı olduğunu da hatırlatalım ve başka bir davada tutuksuz yargılanan HDP Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş’ın Birgün’de yayınlanan makalesinden alıntıyla yazıyı noktalayalım: “TCK’nin 77’inci maddesinin 1/d fıkrası; kişiyi hürriyetinden yoksun kılmanın; siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistematik bir biçimde uygulanmasını insanlığa karşı suç olarak tanımlamaktadır…. Roma Statüsü’nün 7. maddesinde de ‘uluslararası hukukun temel kurallarını ihlal ederek, hapis veya diğer ağır fiziksel hürriyet mahrumiyeti’ insanlığa karşı suç olarak tanımlanmıştır.”
Anayasa Mahkemesi’ni mecburen geçtik, acaba AİHM bu tespite ne diyor?