BURAK KILIÇ
Yazılmış en güzel sevda sözlerinden birini miras bıraktı Fuzuli: “Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı?”

Fotoğraflar: DHA
Fenerbahçe’nin murâd ışığı sönüyor. Bu sürüklenişte herkesin payı var. Stada gitmeyen, sevdasına küsen taraftarın, tutarsız yönetimin, inatçı teknik heyetin, tembel futbolcuların. Hepsinin. Kimi maçlarda saydığım faktörlerden biri, diğerlerinin önüne geçti, diğer maçta bir başkası başrolü kaptı. Ama ilk kez kimsenin bir suçu yoktu. Gençlerbirliği maçı özelinde bu etmenlerin hiçbiri sorumlu tutulamaz. Çünkü bu kez suçlu bizzat bizzat sarı-lacivert renklerdi.
Değme felek
Fenerbahçe’ye has bir ‘felek’ maçı daha yaşandı. Sezonun en iyi ilk yarılarından birini oynadı Fenerbahçe. Valbuena’nın ilk 11 başlaması ve topu sürekli isteyen bir oyuncunun sahada olması arkadaşlarına büyük alanlar açtı. Fenerbahçe hasbelkader pozisyon bulmanın önüne geçerek 3’üncü bölgede çeşitlilikle bezendirdi ataklarını. Fransızın, Soldado’ya yakın oynadığı anlarda, Alper gölgesini boşalan bölgeye düşürüyordu. Alper’in direği nişanladığı, Hasan Ali’nin bindirmede bulunduğu iki atakta da Sergey Politeviç kâbus yaşadı.
Sarı-lacivertliler rakibinin direklerini döverken ve kalesinde şut görmemişken kahıra duyduğu aşkı hatırladı. Afişte, Dirar ve Volkan’ın olduğu hatalar filminde kendi kendini vurdu. Elbette her takım kendi kalesine gol atar ama Dirar’ın golü başarısızlık hikayesinde bir dip not gibi. Anlamlandıramadığınız şey o notta saklı. Fenerbahçe mevkiinde en büyük özelliği yeteneği değil mücadelesi olan oyunculardan kurulu. Gençlerbirliği hanesine yazılan golde;
Hasan Ali’nin geriye dönük rakip takibi yerine telaşla topa kayması ve eksilmesi,
Isla’nın iyi niyetle geldiği ters kademeyi abartarak sol çizgiye kadar gitmesi,
Dirar’ın geri koşuda alan kontrolü yapmadan, ofsayt gözetmeden, rakibi hizalamadan panikle koşu atması,
Volkan’ın cepheden atağı en iyi gören kişi olmasına karşın çıkış mesafesini kontrol etmeyişi,
hataydı.
Dertten dert beğen
Golün Fenerbahçe için iyi yanı ilk yarının sonlarında gelmesiydi. Çünkü sezon başından beri ne zaman geri düşülse Fenerbahçeli oyuncuların dünyası kararıyor. Gençlerbirliği önünde de geri düşüldüğünde anlamsız bir dermansızlaşma oldu. Gençlerbirliği’nin iştahının artmasına vakit kalmadan ilk yarının bitiş düdüğü çaldı.
İkinci yarıda Valbuena oyunun genişlemesi için biraz daha bölgesine çekildi. Soldado’nun kaliteli koşularıyla orta alanın kontrolü 60’ıncı dakikaya kadar Fenerbahçe’ye geçti. Alper’in bireysel becerisiyle attığı golde özellikle Soldado’nun, Luccas Claro’yu sürükleyerek Alper’e açtığı pozisyon ders niteliğindeydi. İlerleyen dakikalarda da ev sahibi için her şey yolundaydı. Uğur Çiftçi’nin hem ofsaytı bozduğu hem hamle eksikliği yaptığı pozisyonda, Dirar takımını öne geçirdi. Tam maçı kopartacak adım beklenirken, Fenerbahçe, Fenerbahçelilere, Fenerbahçeliliğini yaptı.
Mehmet Topal’ın izahı zor hatasında skor eşitlendi. Bu noktada ise bir gerçek, sırrını açık etti. Kâğıt üzerinde pek fark yokmuş gibi görünen Soldado-Fernandao tercihinde oyunun kaderi de belirlendi. Fernandaolu bir oyun tek başına santrfor oynadığında mümkün değil. Futbol bilgisi ve son derece kötü top tekniği oyunun ön bölgede akışını ve kalitesini tıkıyor. Soldado’yla sağlanan akışkanlık, eşitlik golünden sonra ortadan kalktı. Fenerbahçe, Trabzonspor deplasmanındaki 1980 model futboluna döndü.
Fernandao’ya şişir, Brezilyalı hava topunu indirebilsin, indiremezse uygun bir yere ölü top düşsün, ribaundcular o topu kapsın, sonra eller göğe açılsın. 63’üncü dakikaya kadar Fenerbahçe için akan oyun, Fernandao’nun girişiyle Allah’a yakarışa döndü. 12 senede üç kez şampiyonluğu son düzlükte kaybeden bir takım için ne kadar beyhude bir çaba.
Başakşehir maçı öncesi büyük bir yara aldı Fenerbahçe. Ortada bir Allah-Fenerbahçe gerginliği olduğu aşikâr. Bu noktada şanssızlığını kırmak için en azından gelecekte adımlar atılmalı ve sayılan hataları yapması daha az ihtimalli, kaliteli oyuncular kadroya katılmalı. Hakemlerden bahsetmenin Toroğlugiller’e reyting olarak dönmesi nedeniyle o konuya hiç girmedim girmeyeceğim de. Ama o pay da inkar edilemez.
Bir umut
Fenerbahçe’de ürkekliğine karşın büyük bir kazanç var.
Oğuz Kağan.
Genç oyuncu elbette henüz hazır değil. Ama öyle güzel umut tohumları serdi ki Saracoğlu çimlerine, filizlenmesini beklerken heyecanlanmamak mümkün değil. Toni Kross’un doktorasını verdiği ‘alan kontrolü’ndeki meziyetlerini, tertemiz bilekleriyle göz önüne serdi. Herkes mevkii ne olursa olsun genç futbolculardan kalite anlamında müthiş şutlar ve çalımlar bekler. Gösterişlidir elbette bu yetenekler. Ama Oğuz’da bunların dışında bazı yetenekler bulunuyor. 20-40 metre aralığına enlemesine son derece nitelikli pas atıyor. Pasın ivmesi, sürati, yönü ve çabukluğu harikulade.
Çalışkanlığı ve iştahıyla destekli; müdafaada pozisyon kaymalarını uzmanca yapıyor. Bu kaymaları ön alanda da yapması bambaşka bir hikayeyi başlatabilir. Fiziği, teknik altyapısı ve arzusuyla ilk 11 için hazır bir görüntü veriyor Oğuz. Aykut Kocaman çalkantılı bir dönem geçiriyor. Bu döneminde umarım bize ve Fenerbahçe’ye Oğuz’u miras bırakır, forma tesliminde cömert davranır.
Not: Fuzuli Kantatası’nı Şövket Elekberova’dan dinlemek bambaşka.