H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Tiyatro
insanatinart@gmail.com
İstanbul özlediği ve eksikliğini duydu bir kabare salonuna nihayet kavuştu.
Sezon başından bu yana dostlarımız söylüyordu, Okan Bayülgen yine özgün bir işe imza atarak Quasar Fairmont’un alt katında ‘Dada Salon‘u kurarak sanatseverlere hediye etmiş.
70’li yıllarda ışıklar içinde uyusun Haldun Taner usta, Sıraselviler Caddesi’nde yine ışıklar içinde uyusun Zeki Alasya, olmazsa olmaz Metin Akpınar, bir başka duayen Ahmet Gülhan ile birlikte ‘Devekuşu Kabare’yi kurmuştu.
‘Dada Salon’ ve ‘Kabare Tiyatrosu‘ kavramlarına tekrar döneceğiz. Fakat bizi koşar adımlarla salona çeken başka bir şeydi…
Zeliha Berksoy, Deniz Gökçer ve Burçin Oraloğlu aynı oyunda sahne alıyor!
Haberi duyduğumuz anda zaten yeterince sarsılmıştık.
Kolay mı? Üç duayen tiyatrocu. Her birinin yaşam yeri sahneler, kulisler olmuş. Sanat yaşamları boyunca ucuz işlere hiç prim vermeden ‘seyirci bunu istiyor’ yüzeyselliğine girmeden, izleyiciyi aşağı değil yukarı çeken yapıtlarıyla bu ülkenin kültür yaşamına katkıda bulunmuş üç değerli sanat insanı!
Sosyal medya fenomeni olmadan da sanat yapmanın mümkün olduğunu, hatta daha da mümkün olduğunu bizlere bir kez daha gösterdiler.
‘Sanat Yemekte Yenir mi?’ oyunu kabareye uygun bir yanlış anlama ve karışıklık durumundan yola çıkıyor. Tiyatro oyuncusu evli bir çift ve oğulları ile yine ünlü bir tiyatro oyuncusu halanın aşk hayatlarındaki karışıklığı merkeze alarak güldürürken bir yandan da günümüzün sanat anlayışını ince eleştirilerle sorguluyor.
Oyunun görece genç ismi Arda Meriçliler de ustaların yanında hiç arkada kalmadan başarılı bir performans sergiliyor.
Selin Atasoy deneyimli bir isim ve eli yüzü düzgün diye tanımlanabilecek bir oyun yazmış. Zeliha Berksoy da oyunun yönetmenliğini üstlenmiş.
Bizim izlediğimiz akşam yaklaşık on beş dakikalık teknik ses arızası dışında oyun su gibi akıp gitti.
Seyirci düzgün Türkçe’yi, bayağılaşmadan komedi yapmayı, doğal sahne oyunculuğunu ayakta alkışlayarak ustalara hak ettikleri saygıyı gösterdi.
Belki oyunu değerlendirirken ‘Şu eksikti’, ‘Bunu şöyle yapsalardı’ diye yazmak da mümkün. Hatta havalı(!) bile olabilir. Ancak soy sanatçıların sayıları o kadar azaldı ki, böyle değerli; sanata bakış açılarıyla, toplumda duruşlarıyla, saldırgan olmadan düşüncelerini ifade etme becerileriyle ‘kalabalıktan’ ayrılan bu ustaları pamuklara sarmak geliyor insanın içinden…
Çünkü insan olmadan ünlü olmanın hiçbir anlamı, içinde yaşadığın topluma ve insanlığa hiçbir katkısı yok. Daha pahalı saat kullanıp, rezidanslara anormal kiralar ödeyip, tatminsizliklerini yamarsın o kadar!
Şimdi hemen yanlış anlamaya teşne, soyutlama yapma becerisinden yoksun olanların sesi yükselebilir: “Ne yani sanatçı para kazanmasın mı?” Kazansın tabi… Bir Ferhan Şensoy repliği geldi aklımıza ‘Dava pişmaniye davası değil…’ (Meraklısı devamını arayıp bulsun). Önce ‘sanatçı’ olsun, ‘duyarlı, onurlu, sorumluluk sahibi, içinde yaşadığı toplum katkı sağlayan insan olsun’ her şeyin en üstünü zaten hak ediyor. Hak ettiğini de kazansın.
Okan Bayülgen gibi!
Senelerdir popüler olan işlerinden kazandıklarını, yine sanata ve değerli fikirlere yatıran, hem kendisine hem diğer sanatçılara yeni alanlar açan, ucuz olmadan da popüler olunabileceğini farklı zamanlarda, farklı işleri ve uğraşlarıyla gösteren bir sanatçı… Üstelik tiyatro sanatçısı olduğunu unutmadan.
Bayülgen tam adıyla ‘Dada Salon Kabarett’ ile yine sıra dışı bir işe imza atarken; sanatçının sorumlu ya da duyarlı tavrının ille de asık suratlı olması gerekmediğini de mekânda ve mekânın repertuarında yer alan işlerle seyirciye gösteriyor.
Eline, yüreğine, aklına sağlık Okan Bayülgen.
Kabare Tiyatrosu’na gelince; 1800’lerin son çeyreğinde ortaya çıkmış; eleştiren, ikiyüzlü ya da yoz olan her şeyi seyircisine büyüteçle gösteren fakat bunu mizah ile yumuşatarak izleme kolaylığı sağlayan bir tiyatro… Bir tür taşlama tiyatrosu demek de mümkün. Ele aldığı bütün ağır ve acı konuları gülmecenin o kadife eldiveniyle sunar seyirciye…
Bütün bu unsurlar ve Türk Tiyatrosu’nun duayenleri bir araya gelince ‘Sanat Yemekte Yenir mi?’ oyununu ayakta alkışlıyorsunuz. Dada Salon’un renk cümbüşü altında yarattığı keyif de yanınıza kâr kalıyor.