MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
Yeni bir araştırmadan, polikistik over sendromu (çoklu yumurtalık kisti) hastalarına bir iyi, bir de kötü haber çıktı.
İyi haber: Bu sendromdan mustarip kadınlarda yumurtalık kanseri riski daha yüksek değil. Kötü haber: Menopoz sonrasında aynı kansere yakalanma riskleri iki kattan fazla.
Avrupa İnsan Üreme ve Embriyoloji Derneği’ne sunulan araştırma Danimarka’da yapıldı. 2 milyon kadın ortalama 26 yıl takip edildi.
Araştırma polikistik over sendromunun (PKOS) uzun vadeli etkilerinin takip edilmesi gerektiğini bir kez daha gösterdi. PKOS’lu kadınların yumurtalık kanseri geliştirme olasılığı genel olarak düşük olsa da özellikle menopoz sonrası hastaların izlenmesi erken teşhis için faydalı olabilir. Uzmanlar, menopoz sonrası PKOS’lu kadınlar arasında artan riskin altında yatan sebepleri anlamak için daha fazla araştırma gerektiğini belirtiyor.
PKOS yumurtalıklardan ibaret değil. Bütün organları etkileyen hormonal ve metabolik bir bozukluk. Kaldı ki kisti bulunan her kadın PKOS hastası olmadığı gibi, PKOS hastalarının bir kısmında bu kistler de yok. Hatta ilgili bilim insanları sendromun adının değiştirilmesini tartışıyor.
İdeal yağ ve kas kitlesine ulaşmak önemli
Dünyada görülme sıklığı yüzde 8-13. Türkiye’de güncel, kapsamlı araştırma yok. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Doç. Dr. Bahar Yüksel Özgör, bunun kayıt sistemimizin zorluğundan kaynaklandığını söylüyor.
Adet bozukluğu PKOS’un önemli belirtilerinden. Adet bozukluğu olan her beş kadından birinde PKOS saptanıyor. Doç. Dr. Özgör, PKOS’un yaşam boyu sürdüğünü belirtiyor: “PKOS bir kadın doğum hastalığı değil aslında. Sistemik bir hastalık. Hatta kadınlarda en sık görülen hormonal hastalık. Kalp damar sağlığını ciddi anlamda etkiliyor. Dermatoloji, endokrin, jinekoloji, onkoloji, ortopedi, fizik tedavi ve rehabilitasyon gibi pek çok branşın hastası olabiliyor bu hastalar.”
PKOS ortadan kaldırılamıyor. Ancak etkileri engellenebiliyor: “Sonuçta artan yağ dokusu insüline direnç, diyabet, kalp ve damar hastalıkları riskinde artış, adet düzensizliği gibi sorunlara yol açıyor. İlk adımda ideal yağ ve kas kitlesi oluşturmaya çalışıyoruz. Bunda başarısız olursak ilaçlar ekleniyor.”
Sendromun iki ana sebepten oluştuğu varsayılıyor. Biri, hipotalamustaki sinyalleri üreten elektriksel uyarı sisteminde bir düzenleme değişikliği nedeniyle yumurtalığa etki eden hormonların miktarının değişmesi. Diğeriyse organlarımızda ve özellikle yağ dokusunda bulunan insülin reseptörlerinin farklı çalışması. Bunun hormonları androjen üretimini uyarması.
Meme kanserine etkisi netleşmedi
Peki kanserle ilişkisinin kaynağı ne?
Özgör hem androjen hem de östrojen fazlalığının kanserle ilişkilendirilebileceğini söylüyor: “Bizim anabolik yani yapıcı, çoğaltıcı dediğimiz maddeler bunlar. Rahim kanseriyle ilişkisini kanıta dayalı olarak biliyoruz artık. Meme kanserini artırıp artırmadığıyla ilgili araştırmalar yapıldı ama sonuçlarında istatistiki sorunlar var. Net bir şey söylemiyor.”
Danimarka’daki araştırmanın hormonların etkisinin azaldığı menopozdan sonra yumurtalık kanseri riskindeki artış işaret etmesiyle ilgili ise Özgör, şunları anlatıyor: “Çalışmaya çok sayıda kadın dahil edilmiş ama menopoz sonrası kadınların sayısı yetersiz bence. Bu artışı açıklayacak bir mekanizma teorisi de yok. Çünkü yumurtlamanın olmaması, yumurtalık kanseri riskini azaltmalı. Belki de yumurtlamama oksidadif stresle (serbest radikaller ve antioksidanlar arasındaki dengesizlik) birleşince riski artırıyor. Bunlar bilimsel teoriler halen kanıtı yok maalesef.”
Tanıda üç temel kriter var
Bu durumda PKOS’lu kadınların jine-onkolojik taramalarını daha mı sık yaptırması gerekiyor?
Özgör, “Evet kesinlikle” diyor ve devam ediyor: “Fazla miktarda östrojen salınımı beraberinde, uzun süre adet görememe, rahim zarında kalınlaşma ve sonrasında kanser gelişmesine yol açabiliyor. Bu nedenle PKOS tanısı alanların dönem dönem adet görmesini istiyoruz. Özellikle rahim kanseri taramasını öneriyoruz ama takipsiz PKOS hastalarının diğer kanserlerle ilgili riskinin de değerlendirilmesi gerekiyor.”
Tanıda üç temel kriter belirleyici. İlki, erkek tipi hormonların kanda yüksek seviyede olması. Bu yüzde ve vücutta istenmeyen tüylenme artışına yol açıyor.
İkinci tanı kriteri, adet düzensizliği. Bu durum yumurtlama bozukluğundan kaynaklanıyor ve kısırlığa neden olabiliyor.
Üçüncü tanı kriteriyse, yumurtalıklardaki polikistik over görüntüsü.
Bu üç tanı kriterinden en az ikisinin bulunması tanı için yetiyor. Ancak kesin tanı koymadan PKOS’u taklit edebilecek diğer bozuklukların (tiroid bezinin az çalışması, prolaktin isimli süt hormonunda yükseklik ya da bazı böbreküstü bezi enzim bozuklukları gibi) elenmesi gerekiyor.