
MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
mustdagistanli@gmail.com
Noktalama işaretlerinin en zoru, en çok kararsızlık yaratanı, üzerinde en az anlaşılanı galiba noktalı virgül (;). Dilbilgisi kitaplarına bakarsanız kurallar bayağı net, ama bu kurallara her zaman sıkıca bağlı kalmamız da gerekmiyor.
Şu örneğe bakalım:
“Oysa Türkiye; demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi konularda ilerleme kaydetmediği için …”
Bence burada noktalı virgüle hiç gerek yok, ama koyan koymuş, büyük bir sorun da değil. Her özneden sonra virgül konması gerektiğine dair bir inanış var galiba, cümle virgüllerle devam ettiği için Türkiye’den sonraki noktalı virgüle terfi etmiş.
Şurada da olmamalı bence:
“Erdoğan, İsveç’in NATO’ya üyeliği konusunda Biden’ın bile beklemediği hızda bir U dönüşü yapmış; bu politika değişikliğini Saray’ın beslediği gazeteler, televizyonlar, hatta majestelerinin muhalefetinin katkılarıyla koskocaman bir yalan olarak halka yutturmaya çalışıyordu.”
Olmamalı çünkü cümle “yapmış … çalışıyordu” diye kurulunca akıcılık bekleriz; noktalı virgül fazla kesici; virgül yeterdi. Cümlenin ilk parçası “yapmıştı” diye bitseydi noktalı virgül olurdu bence.
Uludağ’ı mahvedecek düzenlemeyle ilgili bir yazıya rastlayınca okuyayım dedim; Nöbetçi Gazete‘den Çağla Şahin’in Uludağ’ın “Alanı” belli oldu! yazısı. Çağla Şahin, Herman Melville’le yarışıyor sanırsınız, 777 kelimelik yazısında 13 noktalı virgül var. Melville, 210 bin kelimelik Moby Dick‘te 4000 noktalı virgül kullanmış. Oran olarak neredeyse yakalamış büyük yazarı Çağla Şahin, ama benzerlik bu kadar. Melville noktalı virgülleri en büyük ustalıkla kullananlar arasında sayılıyor. Başkalarında da rastladığımız yanlış kullanımları yakalamak için Çağla Şahin’den birkaç örneğe bakalım:
“Konu Bursa olduğunda; Bursa’yı görsün görmesin herkesin aklına Uludağ gelir.”
“Kaldı ki; Anadolu’da Olympos adıyla anılan 6 kutsal dağdan biri …”
“Ama ilginçtir; Yasayla korunan bu alan …”
“14 Temmuz itibariyle; Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile …”
“Tıpkı bir Kızılderili şiiri olan Beyaz Adam şiirindeki sözler gibi;”
Virgül niye yetmiyor buralarda? Sonuncusu da “:” olmalı, sonra sözleri aktardığı için.
Bizim yasa metinleri de noktalı virgülden geçilmez, olur olmaz yerde kullanılır, yasalar noktalı virgül çöplüğüdür. Belediye Kanunu’ndan bir örnek:
“Kesinleşen sınır kararları ile dayanağı olan belgelerin birer örneği; belediyesine, mahallî tapu dairesine, il özel idaresine ve o yerin mülkî idare amirine gönderilir.”
Türk Ceza Kanunu’ndan bir örnek:
“Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi … anlaşılır.”
Niye noktalı virgül? Başka kanunlarda tam da bu yerde “:” kullanıldığını da gördüm.
Yasa metinlerinde noktalama işaretleri önemli; en önemlileri de noktalı virgül belki. Cecelia Watson, bu çilekeş işaretin hikayesini anlattığı, bir bakıma savunmasını yaptığı Semicolon (noktalı virgül) kitabında, yasalardaki noktalı virgülün önemine dair vaka naklediyor.
Kasım 1900’de Boston, Fall River’da adamın biri gece 11:10’da bir bara gidiyor, oturuyor, bir içki söylüyor. Adamın rakip bir otelin barının müdavimi olduğunu bilen bar sahibi içki vermeyi reddediyor, öbür müşterilere hizmeti sürdürüyor. Adam da bar sahibini dava edeceğini söyleyip çıkıyor; ertesi gün bir avukatı bu işe koşuyor. Chicago Tribune haberin devamını şöyle vermiş:
“Avukat eski bir kanunun tozunu silkti ve orada bir noktalı virgül buldu -tehlikeli, korkunç bir noktalı virgül, Fall River’lı vatandaşın amacı göz önüne alındığında, zarar vermemesi için sadece virgül olması gerekirdi, ama değildi, o bir noktalı virgüldü.”
Yasa da şu:
“Alkollü ya da sarhoş edici içkiler gece 11’le sabah 6 arasında satılamaz; Pazar günleri de buna dahildir, ama eğer otelci ruhsat sahibiyse ve izin belgesini almışsa yemek ya da konaklamak için gelen konuklara bu tür içkileri sunabilir. “
Noktalı virgülün yerine dikkat. Bu yasaya göre, daha doğrusu, cümlenin bu kuruluşuna göre, barmen gece 11’den sonra içki satamıyor, bar otele ait olsa bile. Bunun üzerine barmenin avukatı biraz daha derine iniyor. Bu yasa 1875’te çıkarılmış, ilk metinde noktalı virgül yerine virgül konmuş, fakat Massachusetts eyaleti 1880’de yasalarını tek bir ciltte toplarken, bu yasa da katibin azizliğiyle noktalı virgülü kuşanmış.
Watson’ın kitabından öğreniyoruz ki, noktalı virgül 1494’te Venedik’te doğmuş. Virgülden uzun, üstüste iki noktadan kısa bir duraklamayı işaret etsin diye icad edilmiş, şekli de onun için böyle: , + : = ;
Bunu akıl edip beceren kişi de matbaacı ve yayıncı Aldus Manutius. Manutius’un bastığı ilk edebi Latince metin, De Aetna imiş. Çağdaşı Pietro Bembo’nun diyalog formunda yazdığı, İtalya’daki Etna yanardağına tırmanmayla ilgili bir kitap. İşte bu kitabın sayfalarında Bologna’lı hurufat tasarımcısı Francesco Griffo’nun özel olarak kestiği bu yeni melez işaret bol bol boygöstermiş.
1800’lerin başında dönüşüm geçirmiş noktalı virgül; daha önce bir durak işaretiydi ya, artık gramerciler bu durakları cümle kuruluşunun, sözdiziminin aracı olarak görüp cümlenin parçalarını belirlemek için kullanmaya başlamışlar; durak işlevi ikincil kalmış.
Şimdi her iki işlevi için de kullanılıyor, bütün kurallar gibi noktalama işaretleri de aslında yazanın yaratıcılığına bakıyor; kuralı bil ama kural gibi görmek yerine bir anlatım aracı olarak kullanmayı da bil.
Durak deyip duruyoruz, virgülden biraz daha uzun, noktadan kısa durdurduğunu söylüyoruz. Dolayısıyla okumayı yavaşlatıyor gibi. Ama tersinden de bakılabilir, noktanın durduruculuğundan kaçınmayı da sağlayabilir ve okumayı, akışı hızlandırabilir.
Fevziye Abdullah Tansel, İyi ve Doğru Yazma Usulleri’nde, noktalı virgülün virgüle göre daha çok düşünme gerektirdiğini söylüyor; “çünkü noktalı virgül, cümle gramer bakımından bitip, fikir diğer cümlede devam ettiği zaman, yani tertipli birleşik cümleler arasında kullanılır”.
Doğru. Ama bakın İsmail Habib Sevük, Yurttan Yazılar’daki bir paragrafta noktalı virgülü nasıl bambaşka bir araç haline getiriyor, nasıl ustalıkla kullanıyor:
“… deniz, İnebolu’ya gelince birdenbire kabardı. Vapur, oyuncak gibi sallanıyor, demiri sürüklemesin diye kaptan telaşta. Bu havada yolcu çıkamayacağı için karşıdan bata çıka yalnız bir kayık gelmektedir. Burun ve dümen tarafları kalkık, asabi bir kayık… İskele indirmek ne demek? Bir dalga, kayık vapurun küpeştesinde; haydi bir bavul, kayık dipte; yeniden bir dalga, tekrar bir bavul; seyyah eski tecrübesine, ben seyyaha güvendim, ikimiz kayıktayız.”
“…kabardı” diye bitiriyor ilk cümleyi, okuru durdurup “Bakalım neler olacak?” merakını aklına yerleştiriveriyor. Sonraki cümleyi “sallanıyor”da kesip gayet rahat ikiye bölebilecekken bunu yapmıyor, üstelik yine -yor’la bitmeyen, başlangıç cümleciğine aykırı düşebilecek bir söyleyişle tamamlıyor ki, anlattığı telaşla örtüşen bir biçim bu. Cümle de telaşlanmış. Son cümle denizin azgınlığını ve “Bakalım ne olacak?” sorusunun cevabını gösteriyor. Uzun sayılamayacak bir cümlede üç tane noktalı virgül! Dahası, noktalı virgüller arasında kurulan cümleciklerin kimi kendi içinde tamamlanmamış bile sayılır, fiilleri yok. Rahat, oturaklı bir cümle kurabilecekken bundan kaçınmış Sevük, çünkü cümle bile kurulamayacak bir hava, bir deniz. Fiil yok, çünkü insanların elinde bir fiil eyleme gücü yok. Fiil, denizin işi; insanlar ancak dalga izin verdikçe eyleme geçer gibi oluyor. Her noktalı virgülün yerine nokta da koyabilirdi, yadırgamazdık, ama bu etkiyi veremezdi o zaman. Oysa şimdi noktanın durduruculuğu yerine bir devam sağlamış oluyor, ama bu devam, virgülün sağladığı kadar kesintisiz değil; dalga indikçe bir ara oluyor, çıkınca eylem yine başlıyor. Yaşanana, anlattığı hikayeye uygun noktalama işaretleri.
Noktalı virgül yüzyılların tartışması. Seveni var, sevmeyeni var. Hiç sevmeyenlerden biri Kurt Vonnegut, “İlk kural: noktalı virgül kullanma” demiş, sonra da “transvesti hermafrodit” gibi ileri geri laflar etmiş bu işaret hakkında, “Hiçbir şeyi temsil etmiyor” diye hakir görmüş. Ernest Hemingway uzak durmuş, kaçınmış kullanmaktan. George Orwell, bir daha kullanmayacağını söylemiş… Editörüne yazdığı mektupta da şunu demiş: “Karar verdim … noktalı virgül gereksiz bir duraklama, bir dahaki kitabımı onu hiç kullanmadan yazacağım.” 1939’da çıkan Coming Up for Air romanında hiç noktalı virgül kullanmamış. Ama mesela 1984’te noktalı virgül kullanmış.
Tabii, noktalı virgüle bayılanlar da var.
Semicolon‘un yazarı Watson, Pennsylvania Üniversitesi’nde profesör Harun Küçük’le de konuşmuş bu noktalı virgül işini. Harun Küçük, noktalı virgül kullanımı konusunda Türkçe ve Arapça yazarlarının kafalarının da İngilizce yazarlarınki kadar karışık olduğunu söylemiş.
Karışık tabii. Noktalı virgül 1494’te icat edilmiş, noktalama işaretleri Türkçeye Tanzimat’la gelmiş, 19. yüzyılın ortasında. Yüz sene geçmeden alfabe değişmiş, bir çalkalanma daha… Noktayla bitirmek yakışık almayacak bu yazıyı, söylenecek daha çok şey olduğu için; bir noktalı virgül iyi gider;
DİLE GELENLER
Halen – hala
Dilimizde sakızlaşmaya başlayan yeni bir sözcük karıştırma örneğinde aklıma siz geldiniz: Şu an anlamındaki halen’in hâlâ yerine kullanılması.
Halen’in kulağa daha “oturaklı” gelmesinden mi, yanlışların kuru sıcakta çalı yangını gibi alıp yürüme eğiliminden mi, nedenini artık tanrı bilir. Seda Toksoy
MAD: Ben de okurumuz Seda Toksoy gibi düşünüyorum. Hala da pabucu dama atılan kelimelerden. Yerliyerine konulmalı. Aynı anlama gelmiyor bu iki kelime. Çok kısaca şöyle diyebiliriz: “Halen” şimdi, şu anda; “hala” ise şimdi bile, şu anda bile demek. Şöyle anlatayım: “Halen Küba’da yaşıyorum ama hala Portekizce öğrenemedim.”
Selahattin Demirtaş, mahkemede, “Ben bu ülkede halen Kürt ve Kürdistan demenin terör propagandası sayılmasını hakaret olarak görüyorum“ demiş. Burada “halen”e gerek yok ki; “bugün“ demiş oluyor. Asıl demek istediği “hala”, zaten vurgulu olan da “hala” demek.
Barışçı Demirtaş hala içerde, savaşçılar hala yukarda.
ÇGD’den
Çağdaş Gazeteciler Derneği’nden Kıvanç El aradı geçen gün, geçen haftaki ödül yazımız üzerine. Yönetimi yeni devraldıklarını, birkaç gün önce ödüllerle ilgili bir açıklama gönderdiklerini söyledi. Açıklamayı üyelerine göndermişler, ben üye olmadığım için görmemiştim. Yönetime yeni geldikleri için ödül işi de aceleye gelmiş, eski yönetim Şubatta verilmesi gerekirken vermemiş ödülleri, seçmemiş bile.
Sunuş metninin girişi de aceleye geldiği için iyi olamamış. Ödül alan işlere dil kullanımı ölçütüyle bakmıştım, çoğunun iyi olmadığını söylemiştim. Kıvanç El bu eleştiriye hak verdi, kendilerinin haber değeri ölçütüyle baktıklarını, Türkçenin kullanımını, anlatımın güzelliğini göz önüne alırlarsa hiç ödül veremeyebileceklerini söyledi. Ben de ona hak verdim. Editör, daha doğrusu editörsüzlük sorunu olduğunu da söyledi Kıvanç El. Ona da hak verdim. ÇGD gibi gazetecilik örgütlerinin de, bütün gazeteciler gibi, haber dilinin, gazetecilik dilinin geliştirilmesinden sorumlu oldukları konusunda da anlaştık. Geriye haberleri, yazıları, sunuş metinlerini güzel, doğrudürüst yazmak, bunun için harekete geçmek, çabalamak kaldı. Hepimize kolay gelsin. MAD
Düzeltme ve özür
Geçen haftaki yazıda, anısına haber ödülü verilen Rafet Genç’in adını yanlışlıkla Refet yazmışım. Oğlu Orkun Genç’e hem özür hem de uyardığı için teşekkür borcum var. Okurlardan ve ÇGD’den de özür dilerim. MAD