“Özel Güvenlik Bölgesi” adıyla fiili OHAL ilan ettiği şehirlerde “kamu düzeni” adına sivil halka ateş açıyor, sivillerin yaşadığı köyleri, mahalleleri bombalıyor.
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bundan altı yıl önce “Güzel şeyler olacak” sözüyle işaret fişeğini çaktığı “Çözüm Süreci”ni başlatan, İmralı’ya “devlet heyetleri”ni gönderen, Öcalan’ın “görülmüştür” damgalı mektuplarının Nevruz’larda okunmasını sağlayan, “köye dönüş projesi”ni alayıvalayla başlatan kendisi değilmiş gibi, “terörün kökünü kazımaktan” söz ediyor. Ve çeyrek yüzyıl sonra bugün yine boşaltılan, yakılan köy haberleri okumaya başlıyoruz.
Büyüyen yangının görünen nedeni ise seçim sonucunun arzulandığı gibi çıkmaması. Fakat bunu bilmek; yangının bugünleri de arayacağımız bir noktaya doğru yayılma tehlikesine engel olmuyor. Sözcüklerle bir şeyleri değiştirebileceğimize inandığımız eşiği geçiyoruz.
Vicdanını iktidar çarklarında öğütmüşlerden vicdan dilenmek beyhude. İnsan canının, haysiyetinin, özgürlüğünün değer kazanacağı bir siyaset tarzına ve icraatına ihtiyacımız var. Barışa yani.
O da bizim değil; devlet erkini kullanacak aklını, vicdanını, basiretini hâlâ yitirmemiş siyasetçilerin işi.