Merceği yeniden medyaya çevirecek olursak, proje bazlı fon talebi, hatta yalnızca fon talebi, gazeteciliği küresel düzeyde bir hiyerarşi ilişkisine sokuyor. Yani “bizde demokrasi durumları malum, yardımınıza ihtiyaç var” hali gazeteciliğin varoluşuna aykırı. Diğer taraftan projenin kendisi ve de medyanın “sürekliliği” hayali gazeteciliği kimlik siyaseti tartışmalarına kilitliyor.
Hayaller baki lakin gerçekler malum diyorsanız ikinci soruya geçiyoruz: Nereye kadar?
Buradan güncel bir tartışmaya atlayıp Roma’ya uçalım. İBB “2027 Avrupa Oyunları” imza töreni için 37’si gazeteci 69 kişiyi özel uçakla Roma’ya götürdü, otel dahil masraflarını karşıladı. Bunların önemli bir kısmı kamuoyunca bilinen, güvenilen gazetecilerdi. Roma’yı mı görmemişlerdi, ‘İmamoğlu’na ayıp olur’ diye mi düşündüler bilemiyoruz.
Özgür Özel destekleyeyim derken “lobicilik” diyerek daha da batırdı. Güvendiğimiz bu gazeteciler lobicilik için mi oradaydılar? Kime lobi yapıyorlardı? Gazeteci lobici olur mu?
Faruk Bildirici detaylıca yazdı, bazıları sessiz kaldı, bazıları ‘para olsa kendi uçağımızı tutarız ama şu anda Türkiye’de o noktada değiliz’ diyerek kendini savundu.
Gazeteciler (en azından bazıları), İmamoğlu’nun danışmanı Murat Ongun’un “Bu soru ne yazık ki gazetecileri aşağılayan bakıştır; yani Türkiye’nin başarısını gözlemleyip yazacak gazeteciler etkinlik masraflarını düşünerek gerçeği yazmayacaklar mı?” sözlerinin aslında ne anlama geldiğini fark etmişlerdir umarım.
Değilse durum vahim.