Sur, kuşatma altındaydı. Sur’da çatışma vardı. İçimi ‘utanç duygusu’ sarmıştı. Diyarbakırlılara yardımım dokunabilecek hiçbir şey yapamadan, kulaklarını her türlü barış girişimine tıkamış bir iktidar döneminde, Sur’a giremeden Diyarbakır’a gelmek, tank ve top ateşi altında dumanlar tüten Sur’u dibinden izlemek, sanki ‘porno film seyrediyor olmak’ gibi bir şey olacaktı.
İlk kez, Diyarbakır’a gidip de Sur’a gitmedim. Yani, Diyarbakır’a gitmemiş oldum. Sadece, Dağkapı’nın yakınından Mardinkapı yönüne yan gözle bakmakla yetindim.
Daha ötesini görmeyi içimin kaldıramayacağını hissettim. Kafamı Suriçi’nden ters yöne çevirdim.
Bir dostuma “Sur’da olanlar canını acıtmış olmalı” dedim, “He valla” dedi, “hem de nasıl acıdı…”
Suriçi… “Canımın içi”…