Ayrıca, Başbakan’ın söyledikleri “sahadaki gerçekler” ile de uyuşmuyor. Şu sırada, Tecemmu Alviya Fecr el-Hurriye (Özgürlük Şafağı Tugayları Birlikteliği) adını taşıyan Arap unsurlar, Kobani’de YPG’nin (Suriye Kürtlerinin silahlı gücü) yanında ve ona destek olarak IŞİD ile savaşıyorlar. Esad rejimine karşı bu yeni muhalefet hareketini oluşturanlar arasında Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) amblemini kullanan “Kuzeyin Güneşi Taburları” adında (Kataib Şems el-Şimal) var. Bu unsurlar ile YPG, “Fırat Volkanı” adlı “ortak operasyon merkezi” kurdu.
ÖSO’nun önde gelen unsurları, YPG’ye ilişkin eskiden hatalı davrandıkları düşüncesiyle ilişki kuruyorlar. Bu unsurlar, 2013 yılının yazında YPG’ye karşı IŞİD ile ittifak halinde savaşmışlardı.
Bu gelişmeler IŞİD’i önlemek için yeterli olmayabilir ama Suriye’ye ilişkin “saha bilgisi”, Türkiye’de kıt olunca, , Türk devletinin genetiğindeki “böl ve yönet” şeklindeki “anti-Kürt refleksleri”ni meşrulaştırmak amacıyla, “PYD, rejimle işbirliği yapıyor” haksız söylemi, ısıtılıp, tekrardan tedavüle sokuluyor.
AKP iktidarı, içine kaçan “Ankara virüsü” ile “enfekte” olunca; yani AKP kendisini “Türk devleti” hissedince, bu durum, yani “böl-yönet” yaklaşımı devam etti.
Kürtlere ilişkin “böl-yönet” politikasının terkedilmesi şart. PYD’yi PKK’den, PKK’yi Abdullah Öcalan’dan, Türkiye Kürtlerini Suriye Kürtlerinden ayırma politikası devam ettikçe, ne yapsanız, “Çözüm Süreci”nin selametini de, iktidarınızın geleceğini de tümüyle garanti altına alamazsınız.
Kobani’nin bu Kurban Bayramı’nda katliam tehdidi altında bulunması, hiç değilse, bu dersi öğretmeli.