Son dört ay içinde yaşadıklarımıza bakıp Türk futbolunun geleceğinden endişe etmeyen varsa, ya başka gezegende yaşıyordur veya antidepresan müptelası olmuş, dünyayı toz pembe görüyordur.
Üç beş milyon euro uğruna Riyad’a taşınan Süper Kupa finalindeki fiyasko, hakem Halil Umut Meler’e başkentte yapılan iğrenç saldırı, İstanbulspor Kulübü Başkanı’nın takımını sahadan çekmesi ve son olarak Trabzonspor- Fenerbahçe maçında dünyanın hayretler içinde izlediği çirkinlikler bir başka ülkede yaşansa, bırakın Federasyonun istifasını domino etkisiyle çok insanın canı yanardı.
Biz ne yapıyoruz? Anlık, saatlik, günlük tepkilerle “soğutma işleme” geçip balık hafızalarımızı nadasa bırakıyoruz.
Çözüm üretmeden, hatalarımız ile yüzleşmeden, utanmadan, sıkılmadan ve hesap vermeden rezillikleri halının altına süpürmeye devam ediyoruz.
Sorumlu kişiler içi boş söylemler, tehdit ya da ayaklanma çağrılarıyla camialarının gözünde saygınlık kazanacaklarını düşünüyor. Oysa ağızlarından çıkan her sözcük, futbolumuzu adım adım çağ dışı kulvara itiyor.