
MÜJDE YAZICI ERGİN
mujdeyazici@diken.com.tr
sanat@diken.com.tr
Günümüzde, herkesin bir anda rap gurusu olduğu ortamda, gerçek tarihsel süreçleri masaya yatırıp hip hop kültürünü anlamaya, anlatmaya çalışmak boynumuzun borcu oldu. Türkçe sözlü rap müzik ilk kez Almanya’da yaşayan Türkler tarafından icra edildi. Bu anlamda akla ilk gelen isimlerden biri Cartel grubu. Cartel, 1995’te Barış Manço’nun televizyon programından, stat konserlerine kadar tüm ülkeyi sarmaladı. Grup, bugün bir arada olmasa da üyelerinin bir kısmı bireysel çalışmalarına devam ediyor. Cartel’in kurucularından Erci E, kısa süre önce ‘Berlin-İstanbul’ ismini taşıyan EP’sini yayınladı. EP’yi ve bugünkü Türkçe rap yangınını konuşmak için Erci E ile bir araya geldik.

Cartel, 90’ların ortasında Almanya’dan Türkiye’ye sıçradı. O dönemi hatırladığında Türkiye ile Almanya arasında nasıl bir uçurum vardı? İnsanların rap müziği algılaması açısından ne gibi farklar gözlemlemiştin?
1988-1995 yılları arasında ilk hip hop dalgası Amerika’dan Almanya’ya ulaştı. Almanya’da o yıllar hip hop kültürünü ilk sahiplenenler bu işi gerçekten bir sanat, kültür, dünyaya yeni bir bakış açısı olarak görüyorlardı. Bu müziğin sahiciliği, bu kültürün kimseyi dışlamaması elit ya da tepeden bir kibir olmaması; kavgaların şiddetin bitmesini ve onun yerine break dance, rap ya da DJ olarak atışma şeklinde yarışmayı önerdi ve eskiden gerçekten öyleydi. Kimsenin hip hop kültürüyle star olma, ünlenme amacı yoktu. Zaten az sayıda hip hop hayranı vardı. Farklı, alternatif düşünen insanların kültürüydü. Hip hop’u Almanya’da keşfetmenin heyecanını yaşıyorduk ve yeni bir ‘kendini ifade etme alanı’ bulmuştuk.
Aynı yıllarda Türkiye’de ilk büyük pop furyası yaşanıyordu. 90’lı yıllarda Türkçe pop zirvedeydi. Pop ağırlıklı, birbirine benzeyen albümlerin çıktığı bir dönemde, 1995’te Cartel çıkınca insanlara, “Oh be farklı bir müzik” dedirtmiş olabilir. Hip hop, rap Türkiye’de hiç yoktu o yıllarda. Sadece Grup Vitamin vardı. O da şüphesiz eğlenceli, güzel işler yaptı ancak onlar ‘Hip hopcuyuz’ gibi bir iddiayla yola çıkmamışlardı.
90’ların ortasında siz dönemin en büyük starlarıyla aynı satış başarısını yakalamıştınız. Tüm Türkiye, Cartel dinliyordu. Bu boyutta bir ilgiyi yakalamışken peşi sıra üretimlerle bu enerjiyi neden devam ettirmedi Cartel? Nerede ‘hata’ yapıldı sence?
Cartel döneminde yaşadıklarımız aslında tahmin edildiğinden daha büyüktü ve belki bu beklenmeyen ilgi ve ün bizi sarstı. Cartel’den sonra herkes kendi dünyasına çekilip yaşananları hazmetmekle meşguldü.
Cartel hikayesinin devam etmemesinin en büyük nedeni üyelerinin ayrı şehirlerde yaşamış olmalarıydı. Yaşadığımız sıkıntıları arada sırada görüşüp paylaşamamak ya da birlikte müzik yapamamak bir grup için kolay değil. Artık 24 sene geçmiş. Geriye baktığımda “Bu grubun kaderi bir albümle yaşanan ve yaşatılan patlamaydı” diyorum. Cartel şarkısında söylediğim gibi “Cartel Almanya’nın üç köşesinden”… Yani konuya metafizik açıdan bakarsak grubun bu şekilde varolacağı varmış. Almanya’nın üç şehrinden Almanya’daki Türkleri temsilen bir araya getirildik. Özellikle Avrupa’da, Almanya’da yaşayan Türklere yönelik çok fazla ırkçılık yaşanmıştı ve bu hor görülmüş insanların sesi olmaktı belki de bu grubun kaderi.
Sizin popüler olduğunuz 90’ların ortasında Almanya’da Türk bayrağı taşımakla, Türkiye’de Türk bayrağı taşımak arasında farklar vardı. Almanya’daki ırkçı söylemlere karşı Türk bayrağı taşıyan bir rap grubu olarak dikkat çektiniz. Türkiye’de ise bir nevi milliyetçilik gündemdeydi. Cartel’in dönemin siyasi iklimiyle örtüştüğü ve siyasi ortamın rüzgarını iyi kullandığı düşüncesine ne dersin, neler eklersin?
O yıllar Almanya’daki Türkler, 3 milyon gibi bir sayıda olmalarına rağmen ancak misafir işçi statüsünde görülüyordu. Kafamıza, “Bir gün geri döneceğiz” düşüncesini yerleştirmiştik. ‘Misafir’ süresi aşılınca Almanya’da yaşamaya devam edildi. Türkiye özlemi büyüktü. Onun dışında o yıllarda Almanya’da lobimiz yoktu, temsilcilerimiz eksikti. Almanya’da var ama görünmüyor gibiydik. Paralel dünya gibi. Tam Almanya’ya ait hissetmiyorsun ve anavatan hep uzakta.
1993’te, Solingen şehrinde yaşanan ırkçı saldırıda bir Türk ailenin çocuklarının yakılarak öldürülmesini bir kırılma noktası olarak görebiliriz. Bu yaşananlara karşı olan kızgınlığımız ve birikmiş öfkemiz Cartel albümünün prodüksiyon ve yazma aşamasında bizi çok etkiledi. Yurtdışında yaşayan herkes bilir; öz vatanına başka bir sempati ve özlemle bakıyorsun. Hele bizim yaşadığımız o ırkçı saldırılardan sonra daha da bir bayrağına sarılıyor insan.
Cartel, Almanya’da yaşayan insanlar ve yaşanan olaylardan dolayı milliyetçi gibi göründü. Aslında o duruşun politik bir mesajı yoktu. Cartel sanat, yenilik ve kendini ifade etmek amacıyla yola çıkmıştı.
Bugün Türkiye’de rap müzik popüler oldu. Herkes rap yapıyor, rap dinliyor. Cartel’den bağımsız olarak senin rap müziğe ilgin nasıl başlamıştı? Bugün senin yerinde olan bir genç için nasıl başlıyor? Bir bedel ödediğinizi düşünüyor musun?
Ben 1990 yılında hip hop kültürüyle tanıştım. Müzik yapmaya daha önce başlamıştım. Hip hop çıkınca o zamanın müzik zevkimle, Almanya’da yaşayan bir Türk olarak en yakalayıcı, beni en iyi anlatan müzik tarzı olduğunu hissettim. O yıllar yaptığım ‘homerecording’ (ev kaydı) tarzı ufak stüdyomdaki işler birden pikap, scratch, sample’lar ve rap yazmalara dönüştü.
Bugüne göre en büyük fark o zaman hip hop o kadar yeniydi ki kimsenin bilmediği ama çok sahici ve heyecan verici bir şeyi keşfetmiş gibi hissederek yapıyordum şarkılarımı. Şu an raple tanışan gençler bambaşka bir ortamda yaşıyorlar. Hip hop artık herkesin bildiği milyarderleri ortaya çıkarmış; dünyada ciddiye alınan büyük ün getirebilen bir müzik tarzı.
Böylece olayın kültür ya da sosyal görev tarafı azaldı ve pop’tan tanıdığımız şekilciliğe dönüştü. Bu konuda sanatçıları suçlamıyorum onlar doğal olarak meşhur ve başarılı olmak istiyor ve müzik olarak sunulan, tutulan işler gibi müzik yapıyorlar. Dünya çapındaki şirketler hangi sanatçının nasıl bir müzikle tutacağını belirliyorlar ve o tarz gündem oluyor. Sonra bütün dünyada bunlar taklit ediliyor. Bedel ödedik mi sorusuna, bizim neslimizin ve o zamanın şartlarına bakarsak bedel ödedik. Ama bu her insan için böyle, her dönem başka durumlardan dolayı bedel ödeniyor herkes tarafından. Önemli olan biraz yaşadığın şartların sorumluluğunu kabul etmek.
Almanya’da yaşayan Türkler, Hollanda’da Araplar, Fransa’da Cezayirliler rap müziği yaygın olarak icra ediyorlar. Bu Amerika’da doğan hip hop kültürünün doğasına da birebir uyan bir mayalanma şekli. Senin kişisel olarak rap yapmaya başlamanda Almanya’da bir Türk olmanın etkisi nedir?
Almanya’da hip hop kültüründe ağırlıklı olarak yabancı ülkelerden göç etmiş olan gençler var. Bunun bir nedeni müziğin ve ritimlerin RnB, soul ve funk tarzında olmasından kaynaklanıyor. Bu müzikler güney insanlarına ritim hissi olarak daha yakın.
Ötekileştirilmiş insanların isyan müziği gibi. Hip hop’un bu yönünü göçmen olarak büyümüş ve yaşamış olanlar daha iyi anlıyor kesinlikle. Sokağın sesi, isyan havası, düşük seviyede görülmüş olmak bu haksızlıklara tepki doğuruyor. Biz bunları Amerika’dan gelen hip hop şarkılarında bulabiliyor ve hissedebiliyorduk. Bu tarif ettiğim durum 90’lı yıllar için geçerli. Bugün hip hop diye sunulan işlerin çok azında artık bu duruş ve derinlik var.
Şu an Türkiye’de rap yapan isimlerin ilk dönem çalışmalarına baktığımızda Cartel gibi Almanya’da yaşayan Türklerin aksanında rap yaptıkları duyuluyor. İçerikleri de Almanya’da yaşayan Türklerle aynı konular. Cartel’in ve Almanya’da yaşayan Türk rapçilerin Türkiye’deki rap müziğe yön verdiği fikrine katılıyor musun?
Türkçe rap’in başlangıcı Almanya’dır. Bu bir gerçek. Almanya’da büyümüş ve yaşamış olanlar Türkiye’den gelmis olsalar da Almanya’da başka bir atmosferde, başka konularla büyümüş oluyorlar. Bir nevi yeni bir insan gibi ister istemez yaşadığın ortamın etkisi senin özkültürünle yeni bir sentez oluşturuyor. Böylece bütün gittiğin yollar, verdiğin kararlar yeni yollar açmış oluyor. Almanya üstelik daha batıda yani daha Amerika’nın müzik kültürüne yakın olduğu için bize bu müzik daha erken ulaşmış oldu.
Bizim o yıllar kimlik arayışımız, yuvasız hissetmemiz ve ikinci sınıf insan gibi hissetmek kendine özgü bir enerji yarattı. Bütün bunların toplamında Cartel’de ve diğer Türkce rapçilerde bu haykırma, kafa tutma var. Belki o yıllar bunu gerektiriyordu. Bugüne kadar benimle yaşıt Almanya’da yaşayan Türklerle bir araya gelince o yıllar Cartel onlar için bir güç kaynağı olduğunu ve hayatlarında, gelişmelerinde büyük rol oynadığını anlatıyorlar. Müzik dışında da çok kişiye bir güç kaynağı ve umut verici bir olaydı Cartel.

Yeni EP’nin ilk şarkısı albüme ismini veren ‘İstanbul-Berlin’. Bu iki şehir sana ne ifade ediyor? Hangi şehirde üretmek veya yaşamak sana iyi geliyor?
Şarkının linki: https://www.youtube.com/watch?v=GLwQ2mlQlXs
Aslen Adapazarı’lıyım. Ama çocukluğumdan beri İstanbul’dayız ve yıllardır bu iki şehir Berlin- İstanbul arasında gelip gidiyorum. İstanbul ya da Türkiye’de bulunmak hala benim için özel bir his. Resmen rahatlayıp genişliyor insan.
Ben bir kere bunu, “Kendimi İstanbul’da daha insan hissediyorum” şeklinde tarif etmeye çalışmıştım. İlham konusunda galiba İstanbul’u hiçbir yer dünyada geçemez. Taksim’de ya da Kadıköy’de bir kafede oturduğum zaman o hızlılık, o kaos ve en önemlisi o renkli insanlar bana orda anında kolayca şarkı yazdırır. İstanbul’un tarihte dünyanın buluşma yeri olmasını havasında bile hisseder gibiyim.
Bahsettiğim bu güzellikleri, İstanbul’da yaşayanların pek hissetmediklerini biliyorum. Fark şu, Türkiye’de hala görebildiğim bir sıcaklık var. Keyif ve kültür, din ve bilim zenginliği dünyanın başka bir yerinde yok. Ekonomik, eğitim vs sorunların tabii farkındayım. Bir durumu toz pembe gösterme gibi bir çabam yok ama kısacası Türkiye’de yaşayan insanlar Türkiye’nin değerini bilmiyor. Ne ABD’de ne Avrupa’da parayla bulabileceğin bir atmosfer Türkiye’deki insanların ve Türkiye’nin özelliği.
Berlin’e gelince, Berlin benim için kafa huzurunda işine bakabileceğin bir yer. Burada kimse kimseyle pek uğraşmıyor ve bu insanın daha derin, daha sakin kafayla net düşünmesini sağlıyor. Türkiye’de olduğu kadar duygusal kaos yaşanmıyor. Şöyle diyebilirim. Vatanım Türkiye’ye faydalı işler yapabilmem için Berlin’de yaşamak daha iyi işler ortaya çıkmasını sağlıyor. Yeni şarkım ‘Istanbul-Berlin’ de tam bunu anlatıyor iki yerde aynı anda yaşam sürdürmeyi anlatıyor.
EP’nin ikinci çalışması ‘Yeniden’. Şarkıda sana Berlin’de oyunculuk yapan Ayşe Gündar eşlik ediyor. Bu şarkının hikayesini kısaca anlatır mısın?
Ben geçen sene bir yıl süreyle tiyatro pedagogluğu eğitimi aldım. Ayşe Gündar ile orada tanıştım. Kendisi Berlin’de tiyatroda oynuyor ve çocuklarla tiyatro çalışmaları yapıyor. Aynı zamanda Almanya’nın Türkçe müzik radyosu Metropol FM’de sunucu. İlk defa şarkı söyleyerek ‘Yeniden’ adlı şarkımda bana eşlik etti. Bakalım belki ilerde yapacağımız şarkılarda sesini daha çok duyarız. Şarkı ise hayattaki yolların inişli, çıkışlı olmasından, her şeyin her an değişebileceğinden ve rüyaları satmadan yaşamak gerektiğinden bahsediyor.
Bugün Türkiye’deki rap ortamını nasıl buluyorsun? Şarkı sözlerinin veya altyapıların dejenere olduğunu düşünüyor musun? Trap hakkında görüşlerin nedir?
Altyapılar her zaman modayla ve teknolojinin gelişmesiyle değişiyor. Bunda sorun yok. Fakat sözler ve duruşta bir boşluk söz konusu. Yani artık ne söylediğin değil hangi şekil seslere autotune (ses düzeltme programı) kullandığına bakıyor.
Bu şu nedenle üzücü; bu tarz hip hop ego şovu gibi oluyor ve dinleyiciye bir artı düşünce bir yeni bakış açısı ya da yön vermiyor. Bunu her pop ya da rap şarkısı yapmak zorunda değil tabii sadece eğlence sebebiyle rap dinlemekte de sorun yok fakat bu müziğin gidişatına bakıldığı zaman gittikçe içi boş hale geldiği görülüyor. Ben Türkçe rapin daha işin başında olduğunu düşünüyorum.
Kaset döneminde albüm yapan isimlerden birisin. Sonrasında CD derken dijitale geçildi. Müzik paylaşım araçlarının değişmesi sence rap müziğin içeriğini, kalitesini, söylemlerini değiştirdi mi?
Bu yeni müzik paylaşım ortamında sadece rap değil bütün müzik tarzlarında bir kalite düşüşü söz konusu. Müzik artık bir değer değilse ve getirisi de hiç gibiyse o zaman haliyle bu müziği yapan da artık daha güzel kayıt için büyük orkestrayı kayıt almak için çağırmaz hazır sample kullanır gibi durumlar, müziğin kalitesini düşürüyor. Üstelik müzik yapmak için gereken teknoloji artık çok daha uygun fiyata alınabiliyor. Böyle olunca müzik yapmayı bilmeyen de Spotify’da şarkı çıkarıyor.