Türk pop müziğinin sevilen ismi Erol Evgin kariyerinde 52 yılı geride bıraktı. O başladığında ‘image maker’lar yoktu. Kendi deyişiyle ‘aklın, deneyimlerin ve duyguların harmanını oluşturarak’ yol aldı. İnanmadığı hiçbir şarkıyı söylemedi.
‘İşte Öyle Bir Şey’ ve ‘Sevdan Olmasa’ gibi şarkılarıyla belleklere kazındı. 1980’lerde plak şirketlerinin vaatlerini yerine getirmediğini görünce ‘Unkapanı tekeli’ni kırdı ve kendi prodüksiyon şirketini kurdu. Müzisyen oğlu Murat’la şarkılarını Erol Evgin Prodüksiyon’dan yayınlıyor.

Kuşaktan kuşağa aktarılan şarkılarını söylerken mesleği mimarlığı da bırakmayan Evgin İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yayımlanan İST Dergi’den Tolga Akyıldız’a konuştu.
‘İstemediğim şeyi yapmayacak kadar varlıklıyım’
”İstediğim her şeyi yapacak kadar varlıklı değilim ama istemediğim bir şeyi yapmayacak kadar varlıklıyım. Direnebilmek için bu gereklidir” diyen Evgin, dijital dünyadaki gelişmeleri takip edip etmediğine dair soruyu şöyle yanıtladı:
”Dijital dünyanın gittiği noktaları çok yakından takip edebilme imkânım yok. Açıkçası bu dünyada üretilen her şeyi sevmek de mümkün değil. Ekibimi dinliyorum, soruyorum ve kendi uzmanlık alanlarında önerdikleri şeyleri severek, inanarak uyguluyorum. (…)
‘Şarkıyı duygu ve samimiyetle aktarmak önemli’
Mesela ‘Ateşle Oynama’ şarkım dijital mecralarda toplam 150 milyon kez dinlenmiş, izlenmiş. 500 milyonluk bir rakama ulaşmış Altın Düetler albümünün ilki. İş başka bir yere gidiyor ama değişmeyen bir şey var: şarkıyı, müzikalite, duygu ve samimiyetle aktarmak hâlâ en önemli şey.”
Evgin’in, sanal ortamdakinin ‘canlı‘yı yok edemeyeceği konusunda net olduğu, ”Dijital ya da metaverse konserler bildiğimiz canlı konserlerin yerini alabilir mi bir gün” diye sorulunca verdiği yanıttan anlaşılıyor: ”Canlı müzik asla tamamen kaybetmeyecek. Pandemi döneminde iki dijital konser yaptım, biri sokak sanatçılarıylaydı. Çok da güzel sonuç aldık ama aynı şey değil bence. Sahnedeki alışveriş apayrı bir konu. Canlı performans fark yaratan, sizi öne çıkaran bir iş. Bu tamamen ortadan kalkabilir mi?”

Çocukluğunda nüfusun 1 milyon olduğu İstanbul’da, Rum, Ermeni komşularıyla güzel günler geçirdiği Moda’da yaşayan sonrasında Suadiye’ye taşınan Evgin’in bugünkü İstanbul’la ilgili görüşleriyse şöyle:
”İstanbul’un nüfusu 15 kat arttı. Dünyanın başka hiçbir büyük şehrinde böyle bir işkence olmamıştır herhalde. Bizim muhafazakâr bir toplum olduğumuz söylenir ama pek muhafaza edebildiğimiz söylenemez. Muhafaza etmek, konservasyon; korumaktır, onu pek bilmiyoruz. ‘Binalar eskidi’ diyerek yıkıyoruz. Bina eskidiyse içini değiştirebilirsin, fonksiyonları yenileyebilirsin.
‘AKM’nin yıkılması gerekmezdi’
AKM’nin de yıkılması gerekmezdi bana göre. Cumhuriyet’in ikinci dönem mimarisinin önemli bir eseriydi. Neyse ki aslına uygun bir mimari tercih edildi, yıkım nedeniyle bir nevi özür dilemiş oldular. Fonksiyonu eskidi diye bir yapıyı yıkacaksak İstanbul surlarını da mı yıkacağız, böyle bir şey mümkün mü?”
Evgin de İstanbul’da kentsel değil rantsal dönüşüm olduğunu düşünenlerden: ”’Ecdadımıza saygılıyız’ diyoruz ama onun yaptıklarının silüetini de birçok yerde gökdelenlerle deliyoruz İstanbul’da. Onun da iyi yönetildiğini söylemek mümkün değil.
Çünkü kentsel değil rantsal bir dönüşüm. Zengin semtlerde yapılıyor daha çok. Oysa varlıklı semtlerdeki yapılar zaten çoğunlukla mimarla, mühendisle yapılmıştır. (…) Kentin çeperlerindeki vasıfsız mimariye ait binalardan başlamak gerekirdi. Öyle yapılmadı, sebebi belli.”
‘Biz ve onlar söyleminden uzak durmalıyız’
”Bugün bizi yönetenler kültür alanında bir iktidar kuramamaktan yakınıyor, bunu bir başarısızlık olarak görebiliyor. Öte yandan sanatçıların da bizimkiler ve ötekiler diye ikiye bölündüğüne şahit oluyoruz” denince kutuplaşmaya dair şunları söylüyor Evgin:
”Ötekileştirmenin, kutuplaştırmanın kimseye bir faydası yok, olmuyor; görüyoruz. Yönetenlerin bunun üzerine kara kara düşünmesi lazım. Ülkemizde her alanda, her branşta söz konusu olan bir durum ve Türkiye’ye büyük zararı var. ‘Biz ve onlar’ söyleminden uzak durmamız gerekli. Özellikle şarkılar ilaçtır, merhemdir; kimin kimi seveceğini, kimin kime yakın duracağını şarkılar üzerinden belirleyemezsiniz.
Bana TİP’in (Türkiye İşçi Partisi) efsanevi genel başkanı Mehmet Ali Aybar şöyle demişti: ‘Çok şanslısınız; Türk halkı şarkıları çok sever.’ Bu bizim geleneğimizde, kültürümüzde var. Bu nedenle şarkılara, şarkıcılara gem vuramazsınız. ‘O benim şarkıcım bu diğerinin’ diyemezsiniz.
‘Sanatı hoşgörüyle kabul etmek zor gelebiliyor iktidar sahiplerine’
Düşünmeye buradan başlamak lazım. En zoru kültür-sanat alanında bir iktidar kurmak sahiden. Sanat özgürlükle beslenir çünkü. Binalar, yollar, köprüler yaparsın ama sanat başka bir şeydir. Sanat eleştirel olacak, muhalif olacak; bu durumu hoşgörüyle kabul edeceksin; bunlar zor gelebiliyor iktidar sahiplerine.

Şimdiki adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Yüksek Mimarlık Bölümü’nden mezun Evgin’in resim sanatına da ilgisi büyük. 1950 sonrasında Türk resminin örneklerinden oluşan 250’ye yakın eserden oluşan bir koleksiyonu var.
Resmi mimariyle buluşturuyor
”Can dostum ve hocam” dediği Mahir Güven’in atölyesine gidip ona resmi öğretmesini istemiş: ”Bir yıl kara kalem çalıştım, sonra renge ve yağlı boyaya geçtim. 2005’te ‘Miras’ diye bir sergi açtım; İstanbul’dan, İzmir, Trabzon ve Ürgüp’e doğru gittik sergimizle. Resmi mimariyle buluşturmayı hedefledim aslında. Yapıların ağırbaşlı, mağrur duruşunu tuvale figüratif çerçevede yansıtmaya çalıştım. Ofiste ve evimde birer atölyem var. Merak edenler için; web sayfamda ve Instagram’da @erolevginartgallery hesabı var, oradan paylaşıyorum resimlerimi.”
Yaz konserlerine gelince. Bu ay başlamış sırasıyla Bursa, İzmir, Bodrum, Çeşme, Altınoluk, Ankara ve İstanbul’da sevenleriyle buluşacak.