Şimdi de önümüze bakalım. Baz ve mevsimsel etkiler kaynaklı, yıllık enflasyonda sert düşüşler yaşayacağımız yaz dönemini enflasyonda başarı olarak nitelendirebilir miyiz?
Ben bu dönemi başarıdan öte yoğun riskli bir dönem olarak yorumluyorum.
En büyük risk, yıllık enflasyon oranlarının hızlı bir şekilde aşağı gelmesiyle beraber birçok ekonomik oyuncu tarafından Merkez Bankası’na faiz indirim taleplerinin yoğun bir şekilde gelecek olmasıdır. Özellikle üst düzey hükümet yetkileri tarafından faiz indirmeye yönelik çağrıların yapılması, hâlihazırda düşük seviyede olan Merkez Bankası’na güveni zedeleyebilecektir. Bu çerçevede TEPAV bünyesinde yayınladığımız Haziran ayı Para Politikası Değerlendirme Notumu’zda da izleyen aylarda faizlere ilişkin açıklamaların sadece ve sadece Merkez Bankası tarafından yapılmasının önemini vurgulamıştık. Merkez Bankası’nın sorumluluk alanlarına ilişkin TCMB dışında açıklamaların yapılması, ekonomik politikaların devamlılığı konusunda bankanın elini zayıflatacaktır.
Bir başka risk de enflasyondaki düşüşün başlaması ile beraber hükümetin bu sürece yeterli desteği vermemesi olacaktır. Mayıs ayında açıklanan Kamuda Tasarruf Paketi beklenen tasarruf politikalarını içermedi. Kamu harcamalarında yeterli sıkılaşmanın sağlanamaması artan bütçe açığının vergilerle finanse edilmesi ihtiyacını sürdürdü. Kamu giderlerinin azaltılamaması gerek iç talep üzerindeki yukarı yönlü etkisi gerekse dolaylı vergilerin enflasyonist etkileri açısından Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadelede elini zayıflatmaktadır.
Son olarak enflasyonla mücadele konusunda esas sürecin 2025 yılında verileceğini ve başarının enflasyonu, bize benzer diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, %3 seviyesine indirmek olduğunu unutmayalım. Bunu başarmak için de mutlaka ve mutlaka hükümetin yapısal politikaları hayata geçirmesi gerekecektir.