Dr. FEYZA BAYRAKTAR
@FeyzaBayraktar_
info@feyzabayraktar.com
Son aylarda sık sık yeme bozuklukları hakkında yazıyorum. Aslında bugün başka bir konu hakkında yazmayı planlıyordum ama hem vegan olduğunu iddia eden Rus influencerın çok kilo kaybedip sağlık sorunlarından dolayı vefat etmesi, hem Süreyya Yalçın’ın epeyce kilo vermiş görüntülerinin medyada yer alması üzerine “Acaba yeme bozukluğu mu oldu?” sorusunun gündeme gelmesi hem de anoreksiya nervoza olan bazı yabancı influencerların popülerleşmesi beni bu hafta da yeme bozuklukları hakkında yazmaya teşvik etti.
23 senedir üzerinde çalıştığım bu alandaki farkındalığın ülkemizde hala istenen düzeye erişmemesi üzücü. Bunun en temel sebeplerinden biri, doğru bilinen yanlışlar yüzünden konuya yeterince ilgi gösterilmemesi.
İnsanların çoğu ne kendilerinde ne de yakınlarında bir yeme bozukluğu olduğunu düşünüyor. Dolayısıyla da konuyu kendisiyle ilişkilendiremiyor. Veya yeme bozukluğunu sağlıksız beslenmeyle ya da iştahlı olmakla karıştırıyor. Yani, anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza, tıkınırcasına yeme bozukluğu, gece yemek yeme bozukluğu ve diğer yeme bozukluklarını birçok insan kendisine konduramıyor.
Sanıldığından daha yaygın
Yeme bozukluğunu kabaca tanımı şöyle: beden şekli ve kiloya gereğinden fazla anlam yüklenmesi, günün büyük bir bölümünde zihnin yemek ve kiloyla meşgul olması, dolayısıyla yeme tutum ve davranışlarının bozulması.
Günümüzde eş, dost toplantılarında en fazla konuşulan konulardan biri kilo ve diyet. İnsanlar başkalarının beden şekli ve kilosuna dair yorum yapmadan duramıyor. Yani ülkemizde yeme bozuklukları sanıldığından fazla.
Şahsen ben dünyanın hiçbir ülkesinde kilo ve diyet hakkında bu kadar sık konuşulduğuna şahit olmadım. İnsanların birbirinin kilosu ve beden şekline dair yorum yaptığına denk gelmedim. Oysa ülkemizde en beklenmedik anlarda kendinizi kilo sohbetleri içinde bulabilir, görüntünüze dair yorum alabilirsiniz.
İşte tam da bu yüzden yurt dışına taşınan birçok tanıdık, aldıkları kilolara dair çevrelerinden gelecek yorumlardan çekindikleri için kısa süreliğine bile olsa ülkeye geri gelmekten kaçınıyor. İnsanın memleket hasretini gidereceği yerde çevresine neden kilo aldığını mantıklı bir zemine oturtarak anlatmaya çalışması, kilo vermeye dair tavsiyelere maruz kalması, sık sık kilo aldığının hatırlatılması rahatsız edici. Bu yüzden de özellikle ABD ve Kanada’ya taşınan ve kilo alan birçok tanıdığım, danışanım tatil için bile olsa Türkiye’yi tercih etmiyor. Bir başkasının beden şekli veya kilosuyla ilgili yorum yapmanın o insanda yeme bozukluklarının oluşmasına sebep olabileceği gerçeği de göz önüne alınırsa, tüm o yorumlar insana sanıldığından daha fazla zarar veriyor.
Doğru bilinen yanlışlar
Süreyya Yalçın’ı şahsen tanımam. Kendisi yeme bozukluğu olduğunu dile getirmeden onun yeme bozukluğuna yakalandığına dair iddialarda bulunmayı doğru bulmuyorum. Yalnız, geçen hafta yazılıp çizilenlerden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki yeme bozukluğu demek sadece bir deri bir kemik görüntüye sahip olmak demek değil.
Anoreksiya nervozanın alt türlerinde kişi kısıtlayıcı beslenme tutumuna rağmen normal kilosunda olabilir. Yani yeme bozukluklarında kişinin görüntüsünden ziyade yemekle ilişkisi esas alınmalı. Sağlıklı kilosunun hayli altında olup da sıkı diyetler yapmaya devam eden birçok anoreksiya nervoza vakası var. Hatta anoreksiya nervoza tanı kriterlerinde düşük kilo belirleyici bir kriter. Yalnız, sanıldığı gibi anoreksiya nervoza olan her kişi benzer bir görüntüye sahip olmaz.
Ayrıca, anoreksiya nervoza olan her kişi kendisini kilolu görmez ama kısıtlayıcı yeme tutumunun benimsendiği tüm yeme bozukluklarında kişi normal yeme düzenine geçerse kontrolü kaybedeceğine ve kilo alacağına dair kaygı hisseder. Kilo aldıracağını düşündüğü yiyeceklerden tamamen kaçınır. Dolayısıyla, kilo alamaz, hatta kilo kaybı olabilir.
Bazıları sık sık tartılırken bazıları tartılmaktan kaçar. Bazıları sık sık aynada kendisini kontrol ederken bazıları aynaya bakmak istemez. Kişi, kilo alıp almadığını kontrol edeceği bir yöntem belirler ve günlük rutinine yerleştirir. Düşük kilolarda kaygı ve takıntı artar; çünkü beden yeterince enerji alamaz ve dolayısıyla rasyonel düşünme zorlaşır.
Sonuç olarak, kısıtlayıcı-bozuk yeme tutum ve davranışları daha da kronikleşir. Ayaktan tedavide kişiyle sağlıklı bir iletişim kurmak neredeyse imkânsız hale gelir. Kişi artık sadece anoreksiya nervozanın kontrolündedir ve o ne söylerse onu duyar. Yani; ‘Bir insan nasıl olur da bu kadar zayıf olduğunu idrak edemez?! Nasıl yemek yemez?’ sorusunun cevabı, anoreksiya nervozanın kendi yarattığı ilüzyon üzerinden cezalandırıcı tutumuyla verilebilir.
Ben böyle gözükmüyorum ki!
Günümüzde birçok insan ya diyet yapıyor ya da yapmayı düşünüyor. Tabii ki insanın sağlıklı olabilmesi için sağlıklı kilosunda olması gerek ama kilo verme düşüncesi birçok kişi için bir takıntıya dönüştü diyebiliriz. Sağlıklı kilosunda olmasına rağmen daha da kilo vermek isteyen insan sayısı gün geçtikçe artıyor.
Medyada, sosyal medyada, arkadaş çevresinde o kadar fazla kilo ve diyetten bahsediliyor, o kadar fazla yanlış bilgi ortada dolaşıyor ki insanın yemekle ve kendi görüntüsüyle ilişkisi giderek bozuluyor. Yani yeme bozukluğu spektrumunda olup bunu fark etmeyen birçok insan var. Bir insanın kiloyla ilgili takıntılı tutum ve davranışlar sergilemesine rağmen; ‘Ben bir deri bir kemik gözükmüyorum‘ ya da ‘Ben anoreksiya olanlar kadar zayıf değilim ki‘ deyip yeme bozukluğu olmadığına inanması, yani yeme bozuklukları hakkında yeterli bilince sahip olmaması, zamanında önlem almasının da önünü kesiyor.
Dolayısıyla, yeme bozukluğunu belli bir görüntüyle özdeşleştirmek yanlış. İnsan hangi kiloda olursa olsun bir yeme bozukluğu olabilir.
Veganlık kılıfna sokulan yeme bozuklukları
Yeme bozukluğu olan bazı kişiler kendi kısıtlayıcı yeme tutum ve davranışlarını rasyonalize etmek için kendilerinin vegan ya da vejeteryan olduğunu iddia eder. Yalnız bu demek değil ki vegan ya da vejeteryan olan her kişinin yeme bozukluğu var, ama yeme bozukluğu olan bazı kişiler vegan ya da vejeteryan olduğunu iddia eder diyebiliriz.
Vegan olduğunu iddia edip aşırı kilo kaybettiği için vefat eden Rus influencer, çok büyük ihtimalle yeme bozukluğunu veganlık kılıfına gizlemeye çalışıyordu. Yani sosyal medya üzerinden beslenmeye dair verilen mesajlara şüpheyle yaklaşmalı, bu mesajları verenlerin kim olduğuna da dikkat etmeliyiz.
Toksikleşmiş diyet kültürü
Yeme bozuklukları psikolojik kökenli bir problem. Yalnız, toksikleşmiş diyet kültürü yeme bozukluklarının ortaya çıkmasını tetikler. Günümüzde işinin ehli olmayan birçok insan yeme bozukluğuna yatkınlığı olan insanları kendi uydurdukları diyet programlarıyla istismar ederek popülarite ve kazanç sağlıyor.
Kısa zamanda kilo verdiren yöntemler, hap bilgiler her zaman rağbet görür. Hekim gözetimi olmadan insanlara açlıktan uyuyamayacakları bir diyet uygulatmak ve o açlıkla kabileler halinde yürüyüşe ikna etmeye çalışmak ve işin kötüsü bunu da bir tür sosyal destek olarak tanımlanmak, yeme bozukluğuna birazcık bile yatkın olan insanların yeme bozukluklarını rahatça tetikleyebilir ki buna çokça şahit oldum. Hatta yeme bozukluğu olduğunu bildiğim birkaç kişiye, herhangi bir uzmanlığı olmayan ama kısa zamanda zayıflamayı vadeden bazı kişiler tarafından ‘Senin yeme bozukluğun yok. Kilo verirsen kendini iyi hissedersin‘ gibi talihsiz yorumlar yapıldığını da biliyorum.
Yeme bozukluğu olan insanların önceliği kilo vermek olduğu için zayıflama ve beslenme sektöründen para kazananlar tarafından istismar edilmeleri kaçınılmaz olabiliyor. Herkes ne yazık ki uzmanlık sınırları içinde meslek etiğine özen göstererek çalışmıyor.
Medyanın ve sosyal medyanın reyting uğruna hiçbir bilimsel zemine dayanmayan beslenme önerilerinde bulunan insanlara prim vermesi, kafaların daha fazla karışmasına ve yeme bozukluğuna yatkınlığı olan insanların sağlıksız diyet kuralları listesinin uzamasına sebep oluyor. Aynı zamanda yeme bozukluğunun sadece aşırı kilo vermiş insanlar üzerinden tanımlanması yeme bozuklukları hakkında yeni bir doğru bilinen yanlışı üretiyor. İnsanların hemen her fırsatta kilo ve diyet hakkında konuşması, başkalarının kilolarıyla ilgili yorum yapması ve tüm bunlara rağmen kendilerinde bir yeme bozukluğu olmadığını düşünmesi yeme bozukluğu hakkındaki bilincin ne kadar az olduğunu gösteriyor.
Ne yapmalı?
Yeme bozuklukları, psikolojik kökenli bir problemdir ve ruh sağlığı alanında bu konuda uzmanlaşmış kişiler tarafından psikolojik destek gerektirir. Yeme bozukluklarının oluşmasında ve devam etmesinde birçok etken rol oynayabilir. Yanında birçok başka psikolojik problem de eşlik edebilir.
Bu kadar karmaşık bir problemin, ‘Kendini sev’, ‘Olduğun gibi güzelsin‘ gibi klişe instagram postları, kişisel gelişim kitaplarıyla iyileşmeyeceğinden de emin olabilirsiniz. Ayrıca kendi yeme bozukluğundan nasıl iyileştiğini anlatan insanların paylaştığı videoları izlemek de iyi gelmediği gibi aksine yeme bozukluğu tutum ve davranışlarını tetikleyebilir.
Herkesin yeme bozukluğu süreci farklı olduğu gibi iyileştiğini sanan ama aslında iyileşmemiş bazı insanların çektiği videolar da iyileşme süreciyle ilgili kafa karıştırabilir. Tedavi sürecinde uzmanın önerdiği kendine yardım kaynakları dışına çıkmamaya da dikkat edilmeli.
Yeme bozuklukları hakkında medya ve sosyal medyada daha fazla habere yer verilmesi, bu konudaki farkındalığın artması açısından kritik. Umarım bu konu hakkında daha fazla yazılır çizilir ve üzerinde daha fazla konuşulur.