BİLGEHAN UÇAK
Tofaş’ın altyapısında yedi sene oynadığım için basketbol hayatımın bir parçası oldu hep.
Kendimi bildim bileli basketbol oynadığımı veya maç izlediğimi söyleyebilirim ama NBA denen ‘basketbolumsu’ oyunu hiç sevmiyorum; takım oyunundan söz edilemeyen, mücadelenin bulunmadığı bu ‘eğlence’yi basketbol olarak bile görmüyorum.
Benim anladığım basketbol, Avrupa -daha özelinde İspanyol- basketboludur, bunun da en üst seviyesi EuroLeague.
Sanırım ikisi turnuva üç kere İspanya’ya sadece basketbol için gitmemin böyle algılamamda büyük yeri var.
Fakat EuroLeague, futboldaki Şampiyonlar Ligi gibi kurumsal ve organize değil maalesef.
Korona salgını yüzünden ertelenen maçları bir türlü oynatamadıkları için işte Zenit’in maçı bugüne (pazartesi) sarktı ve Valencia’dan EuroCup finalisti Monaco’ya kadar herkesin gözü buraya çevrildi.
Kazanırsa play-off’a kalacak Zenit’in rakibi hiçbir iddiası olmayan Panathinaikos olunca maç da farklı bitti tabii.
Ama bu sezon bambaşka geçti, sürprizlerle, hiç beklenmedik sonuçlarla…
Gelin, önce sezon öncesine gidelim.
EuroLeague, ’10 Yılın Efsaneleri’ diye bir anket yapmıştı.
EuroLeague tarihinin en çok maça çıkan oyuncusuna burun kıvırıldı ama iki senede NBA’e giden Luka Doncic seçildi. bence aday gösterilmesi bile hataydı (kendi seçkilerim ve sebepleri).
Benim EuroLeague’de en beğenmediğim coach olan Xavi Pascual’in Zenit St Petersburg’u play-off’a kalarak en büyük başarıya imza attı bence.
Kaydadeğer bir başka başarı da Andrea Trinchieri’nin Bayern Münih’inden geldi.
Bu iki takım da bütçelerine oranla çok yukarda bitirdi ligi ve play-off’a kalmayı başardı.
Yunan takımlarının hayalkırıklığı devam ederken, Maccabi Tel Aviv de beklenmedik ölçüde kötüydü.
Tarihin en iyi kadrolarından birini kuran Barcelona şampiyonluğun en güçlü adayıydı ve normal sezonu da lider bitirdi.
Eğer Zenit serisinde bir mucize olmazsa Final Four’a kaldıklarını şimdiden söyleyebilirim.
Ama Barcelona, normal sezonun sonlarına doğru dünya basketbol efsanelerinden 41 yaşındaki Pau Gasol’ü de kadroya kattı.
Gasol, hiçbir iddianın kalmadığı son Bayern maçında yıllar sonra ilk kez Barcelona formasıyla parkeye çıktı.
Onun nasıl oynadığından çok varlığı önemli bence.
Bir parantez açayım: Geçen sene de Armani Milano’da Luis Scola’yı bu duygularla izlemiştik ama Scola, Arjantinli ve onun takımı -şimdiki adıyla- Baskonia; oysa, Gasol, başladığı yere döndü.
Altyapıda oynarken Elite Jove adında bir basketbol kampına gitmiştim: Barselona yakınlarındaki Lleida’da.
Duvarda hep Gasol’ün fotoğrafları, posterleri ama bazıları gençlikten, Elite Jove’deki günlerinden!
Benim gibi basketbol heveslisi gençlere idol belletilen isimlerin başında gelir.
Bu sezon, başta ‘Korona Sezonu’ olmak üzere bu sezon çeşitli adlarla hatırlanacak mutlaka: ‘Pau Gasol’ün döndüğü sezon’, ‘Obradoviç’in Fenerbahçe’den ayrıldığı sezon’, ‘Kokoşkov’un geldiği sezon’, ‘Jasikevicius’un Barcelona’da başladığı sezon…’
Fenerbahçe, anlaşılmaz bir şekilde en büyük hayalkırıklığı olma yolunda ilerlerken radikal kararlar verdi ve dipten play-off’a müthiş bir aşama kat etti.
Guduriç’in takıma katılmasının ligin şeklini de değiştirdiğini söyleyebiliriz bence.
Şampiyonluk adaylarından Real Madrid’in başına gelmeyen ise kalmadı!
Facundo Campazzo, Sergio Llull, Gabriel Deck, Anthony Randolph ve Walter Tavares’ten oluşan ilk beşi cin çarptı desek yeridir!
Campazzo, sezon başladıktan bir süre sonra bastı NBA’e gitti.
Takımın en önemli isimlerinden biri olacak Gabriel Deck de play-off’a kaldıkları kesinleşir kesinleşmez valizini topladığı gibi tek yön biletle Amerika uçağına atladı.
Randolph, sakatlanıp sezonu kapattı.
Lllull çeşitli sakatlıklardan ötürü haftalarca kadroya giremedi.
Tavares birkaç maçı sakatlanıp terk ederken en tecrübelilerden Rudy Fernandez de sakatlık sebebiyle birçok maçı tribünden takip etti.
Gene de, bütün bu şanssızlıklara rağmen, play-off’a kapağı attılar.
CSKA’nın sezonu Coach Itoudis’le Mike James’in kaprisi arasında geçti.
En sonunda, James’in birkaç ay arayla ikinci kez takımdan kovulmasıyla sorun halloldu.
EuroLeague’in en pahalı oyuncularından biri olan Aleksey Shved’in ‘gönlünü eğlemekten’ başka hiçbir amacı olmayan Khimki umarım seneye bu ligde olmaz.
Zaten üç Rus takımının fazla olduğunu düşünüyorum.
Bazı EuroLeague efsanelerini bir sezon daha izleyeceğimizi tahmin ve umut ediyorum: Felipe Reyes (41, Real Madrid), Jaycee Carroll (38, Real Madrid), Paulius Jankunas (37, Zalgiris Kaunas), Vassilis Spanoulis (39, Olympiacos), Yorgos Printezis (36, Olympiacos), Fernando San Emeterio (37, Valencia)…
Zalgiris de gencecik Litvanyalıları çıkarma geleneğine Rokas Jokubaitis ile devam ediyor.
Bir paragraf da Ergin Ataman’a açmak gerekir.
Ergin Ataman bu sezona girerken neresinden tutsan elinde kalan tuhaf bir nehir söyleşi kitabı çıkardı.
Anlattıkları ile gerçeklerin nadiren örtüştüğü ama bize bütün dünyayı kendi olduğu yerden gördüğünü gösteren oldukça tuhaf bir kitaptı.
Oynattığı basketbol bir yana, Ataman bu sezon ilk kez bir maç men cezası alan ‘coach’ oldu.
Sevilmemek için bu kadar mücadele eden insan EuroLeague’de zor bulunur, ondan başka başaranı ise hiç yok.
Öte yandan, benim bu İspanya’ya basketbol için gidişlerimden biri uzun zamandır Ergin Ataman’ın yardımcılığını yapan çok sevdiğim Yakup abiyledir.
Yakup Sekizkök, sadece EuroLeague’in değil belki Avrupa basketbolunun en iyi ‘ikinci adamı.’
Play-off eşleşmeleri ve tahminlerim şöyle: Barcelona (3) – (0) Zenit, Milano (3) – (1) Bayern, CSKA (3) – (2) Fenerbahçe, Efes (3) – (0) Real Madrid.
Deck de gittikten sonra Real Madrid’in elinde bu seviyede sahaya sürecek ilk beş kalmadı.
Zaten çok formda olan Efes bence seriyi süpürür.
İlk günden beri şampiyonluk adayım Barcelona, bunda kadro kadar ‘başarıya aç’ Sarunas Jasikevicius faktörü de büyük sebep.
Eğer Barcelona şampiyon olursa MVP de Nikola Mirotiç olacaktır.
Obradoviç’in de bir senelik aranın ardından seneye lige dönmesini arzu ediyorum.
Final Four başlarken yeniden konuşuruz.