MEHVEŞ EVİN
Gülen Cemaati’nin eski, AKP’nin yeni sözcüsü Hüseyin Gülerce, Star gazetesindeki yeni köşesine ‘Bir savaş var’ başlığını atarak başladı.
Logosunu, ‘Milli iradenin sesi’ (bunu ‘RTE’nin sesi’ diye de okuyabiliriz) olarak değiştiren Star’ın yeni kalemşoru, “Bir savaş var ve kalemimle cephede olmam gerektiğine inanıyorum” diyor. Oysa kendine gazeteci diyen biri, savaşta cephe olmaktan, cephenin kalemi olmaktan bahsedemez.
Yüzlerce insan öldürülür, linç ve şiddet kültürü devreye sokulurken bir cephenin savunuculuğunu yapmak, şiddeti onaylamak ve bir parçası olmak demek. Gazetecinin işi haber vermektir, savaş heveskarlığıyla manipüle etmek, hedef göstermek, hele ölümle tehdit etmek değil!
Medya, bu şiddet ve cepheleşme ortamında giderek artan dozlarda hedef gösteriliyor. Hürriyet’e yönelik ikinci saldırı, Ahmet Hakan’a ölüm tehdidi, Gülen medyası başta olmak üzere, bir kısmı erişim engelleriyle boğuşan medya grupları ve internet yayınlarının ‘terörist’ ilan edilmesi, hep bu cepheleş(tir)menin bir sonucu.
Bitaraf olan bertaraf olur
Oysa içinde Hürriyet’in de bulunduğu Doğan grubu, çatışmalar şiddetlendikçe ‘milli irade’ye gayet uygun bir dil kullanmaya, ‘güvenlik bölgesi’ ilan edilen güneydoğu ilçelerinde ne olup bittiğine dair kısıtlı yayın yapmaya hayli gayret gösterdi. Hala da gösteriyor.
Ama işte, bir kez haşmetlinin hedefine kondun mu, ne yapsan boş.
Şehit asker yakınını, isyan eden yarbayı bile ‘terörist’ kefesine koyabilen bir anlayış söz konusu. Tayyip Erdoğan yıllar önce ne demişti, hatırlayalım: “Bitaraf olan bertaraf olur.”
Bu kadar net. Yarım ağızla biat etmek, Erdoğan’ı kızdırmamak adına ‘denge gazeteciliği’ yapmaya çalışmak için artık çok geç.
Medyanın bugünlere gelmesinin en büyük nedenlerinden biri, hala ideolojik veya çıkar hesaplarıyla davranması ve yeterli dayanışma gösterememesi.
Meslektaşları yaptığı haberler, yazdığı yazılar ve kitaplar nedeniyle işten atıldığında ya da tutuklandığında “O zaten iyi gazeteci değildi, efendim bilmemneyi övüyordu, propaganda yapıyordu, provokatördü” diyebilenler ve susanların, bugünlerde payı olduğunu da not düşelim.
PKK’nın saldırıları Beştepe’ye yarıyor
Kendine gazetecilik payesi biçenler, toz-duman-kan ortamını körüklerken aslında herkes kaybediyor…
PKK, askerleri, polisleri önce birer-ikişer, derken onar onar öldürmeyi ‘Beştepe’nin savaş çığırtkanlığı’yla açıklayıp kaos ortamında başkanlığı zorlamak isteyen Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürüyor. Silahları-mayınları mütemadiyen patlatan PKK, zorunlu hizmet yapan gencecik insanları, doktoru, kızı ve eşinin önünde bir komutanı ölüme yollarken hala, “Savunmadayız” diyebiliyor.
PKK “Bu savaşta ben kazanacağım” demek uğruna, HDP’nin seçimlerde ortaya koyduğu başarıyı eziyor ve zaten tehdit altındaki sivillerin kıyımını hızlandırıyor.
Öte yandan, devletin çoluk çocuk demeden sivillere yönelik saldırıları görmezden geliniyor. Milliyetçi ve şiddet dolu söylemler, sadece HDP’ye değil tüm Kürtlere yönelmeye hazır öfkeyi körükleyip felaketimiz oluyor. Mevsimlik işçilere, kitapevlerine, ‘Türk bayrağı asılı olmayan’ yerlere, Kürtçe konuşanlara saldırılıyor, yakılıyor, bıçaklanıyor… Silopi’de, Cizre’de çatılara çıkan ‘özel harekatçılar’ insanları namaz kılarken, uyurken, evinin önünde otururken kurşunluyor. Yaralılar hastaneye ulaştırılamıyor, ulaşanlar ya hizmet alamıyor ya da dövülerek, küfredilerek ölüme terk ediliyor.
Algı operasyonu mu dediniz?
Ana akım veya sosyal medyada bunları dile getirmek bile hedef olmaya yetiyor. Barış demeye kalkan, PKK’lı ilan ediliyor. Neden? Çünkü barışa en güçlü sesle sahip çıkan siyasi parti, HDP. Aynı zamanda öz yönetim ilan eden ve savunan, alenen Saray’a başkaldıran da HDP.
Gülerce ve benzeri ‘hitman’ler ise kalemlerini cephe için yontarken hala mağdur… Neymiş, algı operasyonu yapılıyormuş! Toplumun yüzde 60’ı, Erdoğan düşmanlığına yönlendiriliyormuş!
“Toplumun yüzde 60’ı Erdoğan’ı, AKP’yi istemiyor” diyecek halleri yok elbet…
Yandaş, havuz ya da milli irade medyasını geçtik, vatandaşın vergisiyle yayın yapan TRT ve AA gibi yayınların propagandaları yetmemiş olmalı… Tüm medya mecralarını ele geçirmeden rahat edemeyecekler, belli.
Aylan’ı, Cemile’yi unutma
Sadece gazetecileri değil, koca bir toplumu cephe olmaya zorlayan, iç savaşın tüm koşullarını hazırlayan ‘taraf’lar ne derse desin, savaşı ne kadar arzularsa arzulasın… Yanı başımızda Suriye’de yaşanan koca bir insanlık dramı var.
Elinizi kalbinize koyup, söyleyin: Bunca acı, bunca kan, bunca işkenceyi gerçekten yaşamak, ailenize, sevdiklerinize yaşatmak istiyor musunuz? Şehirlerin harap oluşunu, bir ülkenin parçalanışını, IŞİD denen bir kabusun ortaya çıkışına aldırmadıysanız, Ege sahillerinden uyduruk botlarla kaçmaya çalışan mültecileri, cansız bedeni plaja vurmuş, yüzü kuma gömülü Aylan’ı düşünün. Cizre’de, gömülemediği için derin dondurucuda bekletilen Cemile’yi düşünün.
“Bir savaş var” diyenlere inat, “Bir barış var” demenin tam zamanı. Tarafsız, cephesiz, katıksız, şiddetten uzak olarak barış istemekten, silahların her iki tarafta da susmasını haykırmaktan başka bir yol kalmadı.
Rica ediyorum… Ölenlerin, öldürülenlerin anısına bir nebze saygı duyuyorsanız, daha fazla insanın öldürülmesine ve ülkenin iç savaş ortamına sürüklenmesine seyirci kalmayın.